“İŞGALDE ANTAKYA BASKINI”
1953 yılında Adana’da basımı yapılan bir kitapçık olan
“İşgalde Antakya Baskını”, “Dede Beyoğlu Hakkı Dede” imzalı aşağıdaki sözlerle
başlıyor:
“Kuvvei işgaliyenin Türkleri şiddetli tazyik altına aldığı bir zamanda 1335 Kanunusani ayında yapılmış olup kırk yaşından yukarı Antakya halkının umumiyetle gözleri önünde ceryan etmiş vukuatlar olmasına nazaran hadiseler mübalağadan ari, olduğu gibi yazılmıştır.”
“Her ne kadar kalemimde zayıflık var ise de vukuat Hatay
halkının kamilen meşhudatı dahilinde olup ifadelerimin baştan başa bir hakikat
bulunması bu kusuru göstermez zannederim” [1]
Yedi perdeden oluşan bir tiyatro oyunu olarak düşünülmüş
“İşgalde Antakya Baskını”. Türü tiyatro da olsa yazarın önsözde söylediği gibi
olayları tamamen gerçekleri dikkate alınarak aktarması, kendisinin ise baskında
belirleyici rol oynamış biri olması nedeniyle önem kazanıyor. Konusu, Manda dönemi Hatay tarihinin önemli gelişmelerinden biri olan Antakya baskını ve özelde işgalci Fransız kuvvetlerinin yurtseverlere gözdağı vermek için kullandığı hapishanenin çeteler tarafından basılması.
Faik Türkmen, Mufassal Hatay Tarihi’nde bu baskının 13
Mart 1920’de Asım Beyin komutası altındaki 60 kişilik bir çete kuvveti
tarafından yapıldığını yazıyor. Grubun bir kısmı kışla kapısını tutarak Fransız
askerlerin dışarı çıkmasına engel olmuş, bir kısmı Köprübaşındaki polis
karakolunu basmış, Hakkı Bey komutasındaki bir grup ise hapishaneyi basarak
tutukluları salıvermiştir. [2]
Oyunun Birinci perdesinde Selamet beldesinde oturan
Sultan Hanım ve çocukları vardır. O çocuklardan birisi Hakkı Beydir. Hakkı Bey
Fransızlar tarafından aranan bir isim olmasına rağmen ana evini ve mahallesini
ziyaret etmekten çekinmemektedir.
İkinci perdede Sultan Hanımın evi Fransız işgal
kuvvetleri tarafından basılır. Hakkı Beyi arayan işgalciler evin altını üstüne
getirirler. Herkesi dayaktan geçirirler ve Hakkı Beyin yerine annesini ve bir
kardeşiyle besleme çocuğu beraberlerinde götürürler. Bu bölümde işgalcilerle işbirliği yapan bir tercümanı da görürüz.
Üçüncü perdede işbirlikçi tercümanın icraatlarıyla
karşılaşırız. Tercüman, Sultan Hanıma “gizli bir nasihatte” bulunmaktadır.
“Koca bir devletle uğraşılmaz”dır, “zararın neresinden dönülse kâr”dır. İşbirlikçi
tercüman Fransız komutanla görüşmüştür, buna göre Sultan Hanım oğluna bir
mektup yazacak ve derhal teslim olmasını isteyecektir, teslim olduğu takdirde Hakkı Bey af edilecek, üstelik kendisine “büyük memuriyetler” verilecektir.
Dördüncü perdede Hakkı Bey Baslıka köyü ahalisine annesinden gelen mektubu yüksek sesle okumaktadır. Mektubun imza yerinde Hakkı Beyin beş yaşındaki çocuğunun parmak izleri vardır. Mektubu dinleyen çete üyeleri işgalcilerin taleplerini kahkahalarla karşılar ve içlerinden birisi hapishaneye baskın düzenlemeyi önerir. Onun bu önerisi diğer arkadaşları tarafından da coşkuyla karşılanır ve karar altına alınır.
Beşinci perdede hapishane baskını gerçekleştirilir. Henüz
şafak ağarmadan yapılan saldırıda çok sayıda Fransız asker öldürülmüş, kapılar
kırılarak içerdeki tutuklular serbest bırakılmıştır. Saldırıda iki şehit verilmiştir
ama etrafta çok sayıda ceset vardır.
Altıncı perdede baskını yapan çete silah vb. ganimetlerle
Kuseyr dağlarına doğru hareket eder. Hareket öncesi Hakkı Bey, Köprü Caddesi
üzerinde toplanmış halka amaçlarını anlatan bir söylev verir.
Son bölüm olan Yedinci perdede ise Fransız işgal
kuvvetlerinin baskın sonrasında intikam hırsıyla yaptığı zulümler anlatılır.
16 sayfa olarak basılan kitapçığın sonunda ise baskına katılan çetenin bir listesi vardır:[3]
Hakkı Dede: Çete Reisi,
Sultan hanım: Hakkı Dedenin validesi,
Abdurrahman: Hakkı Dedenin 5 yaşındaki oğlu,
Şükrü: Sultan hanımın beslemesi,
Kel İzzettin Çavuş: Kocabaşoğlu çete çavuşu – Antakyalı,
Kamil ağa: Kuseyrin Karsu köyünden,
Hamza: Kuseyrin Yaslığa köyünden,
Selim Hadut: Kuseyrin Alakent köyünden,
M. Emin Acube: Kuseyrin Keşkint köyünden,
Kamil Arafat: Antakyalı çete çavuşu,
Şevki Sabuni: Antakiyeli,
Abidin: Kuseyrin Yaslığı köyünden,
Ömer hoca oğlu Mehmet: Payasdan
Mustafa Bey: Payastan
Ömer Memiş oğlu: Kırıyazdan
Abdurrazzak: Antakiye Kıryaz köyünden
Talip ağa: Kandıl köyünden
Köse Ali: Bayırta köyünden
Ziya Zeytun oğlu: Adanalı
Bu tiyatro senaryosu sanatsal açıdan elbette tartışılabilecek
bir metin ama her şeyin gerçeklere dayalı olarak anlatıldığı bilgisi metnin en
önemli özelliğini oluşturuyor. Böyle bakınca ise bir ayrıntı net bir biçimde
göze çarpıyor. Beşinci perdede özgürlüğüne kavuşan biri “ayağı ile yerdeki can
vermekte olan düşman leşlerine tekme vurur”[4]
sözü geçiyor. Bu sözler ise yürütülen savaş ne kadar haklı bile olsa,
karşındaki düşman ne kadar zalim biri bile olsa insanın kanını donduruyor.
Elbette bu ayrıntı metnin değerini düşürmüyor ama keşke öyle
olmasaydı demeden yapamıyor insan.
[1] “”
işaretleri arasında görülen yazının özgün biçimi olduğu gibi verilmiş, imla
dâhil hiçbir müdahalede bulunulmamıştır.
[2] Hatay
Tarihi, A. Faik Türkmen, 1939, s.968-974
Antakya Baskını, Yazan: Dede Beyoğlu Hakkı Dede, Yurt Matbaası, 1953, Adana,
Sayfa 13