2023`e Mektup eleştirisi
Bir işe başlamak. Ne zaman, hangi konuda olursa olsun bu konuyu belgeleyip pekiştirmek, geleceğe bırakarak beklemek.
İnsanoğlu son buzul çağının sona erişinden sonra ilk mevsimsel yaşamaya elverişli bir ortam doğduğunda Mezopotamya ovalarında ilk kez avcılık, toplayıcılık sıkıntılarından kurtulup yerleşik tarım dönemine geçmiştir. Bu gelişimi, dört mevsimi bağrında taşıyan Anadolu; doğudan batıya İonya kıyılarına kadar uygarlığın gelişimini tetiklemiş, günümüz uygarlığının temellerini atmıştır.
İlk yazının bulunuşu, ilk tekerlek ile buna benzer buluşlar tekniğin, uygarlığın temellerini atmaya başlamış. Derken yazıyı bulan insanlık ilk kez çivi yazısıyla aydınlanmanın önünü açmıştır.
Bu gelişme serüveni günümüze gelinceye dek ağır aksak da olsa gelişmeler göstermiştir.
Ancak gerek teknik yöndeki gelişmeler gerekse bilim sanat yönündeki eğitsel gelişmeler tüm toplumlarda benzer düzeyde gitmediğinden teknikteki yeni buluşlardan gelişmiş toplumlar olumlu yönde yararlanırken gelişmemiş toplumlarda bunun bazen ters teptiği görülmektedir.
Konumuz uygarlık ya da gelişme, gelişmeme değil konumuz bir yapıtın eleştirisi. Bu eleştiriye başlarken konuyla ilgili bir TV programının ilginç görüntüsü dikkatimi çekmişti. Konuya o güzel sevdiğim programla başlayabiliriz. Örneğini sunacağım program yıllardır gösterilen bir programdır. Çocuklar Duymasın.
Geçen aylarda izlediğim dizinin bir bölümü bizim kitapla ilgiliydi.
Postacının getirdiği mektup evin oğlu Havuç’un dikkatini çekiyor. “Yahu babam anneme neden mektup yazsın ki?” diye bir yanıt bulamıyor. Sonunda aile biraraya gelince mektubu anneye sonra da tüm aileye gösterme kararı alıyorlar. Mektup açılınca görenlerin şaşkınlığı uzun sürüyor. Haluk ile Meltem ilk nişanlandıkları yıllarda T.C. PTT Genel Müdürlüğü bu programı hazırlıyor. 25 yıl sonra açılmak üzere bir sevdiğine mektup yazmak. İşte Haluk da eşine bu mektubu yazmış. Sonunda mektup heyecanla açıldı. Baba ağır ağır okudu. Aile şaşkın, hiç duymadıkları bir konu ama mutluluk üst düzeyde. Çünkü anne babanın 25 yıllık sevgilerinde artış var, eksilme yok.
İşte Şafak Tanır’da 2023’e Mektup adlı romanında bu ilginç konuyu işliyor. Kendisinin anlatım biçimi de tatlı öykü tadında bir anlatım; öğütler sıralayarak sürüyor tümceler.
Yazarın bu ikinci yapıtı. Daha önce Selçuk Tanır adıyla yayımladığı iki küçük çocuk öyküsünden sonra Sokağa Davet adlı İstanbul’la ilgili kapsamlı romanı da yine Şafak Tanır adıyla yayınlatmıştı. Bu yapıtı gerçekten ilginç ama bizim asıl konumuz 2023’e Mektup olduğu için bu konuyu incelemeyi sürdürelim.
Yazarımız bu yapıtında da anlatımda bütünlüğü sürdürüyor. Özellikle Türkçe yönünden, dil yönünden, yabancı sözcük kullanmama titizliğini sürdürüyor.
Yabancı sözcük deyince; yazıya başlarken TV’den verdiğim örnekte yazmayı unuttum. Biz TV ülkemizde kullanılmaya başlandığında ona AKCAM diyorduk. Daha önceleri de özellikle 1950’lerden önceki büyük devrimcimiz zamanında hasta taşıyan arabalara cankurtaran dediğimiz gibi.
İşte yazarımız Türkçeyi bu titizlikle sürdürüyor.
Şafak Tanır 2023’e Mektup konusunu sadece mektup olarak değil daha zor, daha oylumlu olarak bir roman havasında sunuyor okuyucularına. Bu zor yolu seçtiği için kendisini kutlarım.
En ünlü tanınmış yazarlar, düzinelerle yapıtı bulunan kimseler bile böyle birer birer başlıyor. Umut veren Şafak Tanır’ı kutlar yeni yapıtlar beklediğimizi de duyururum.
08.08.2018
Zeki Büyüktanır