serencamı bir ömrün
eylülde yağmur ince
keskin yağdığında
pasaporttan günün ölümünü
seyeredebilirdik birlikte
belki de akşamlar tüterdi
alaca karanlık ve hüzünle
has bahçede açan gülden ziyade
bir cami avlusunda şadırvan
ufka kanar
güvercin tüylerinden süzülür
ağır aksak ritimler yere
yaslı kadınlar kadar narin
yitik masallar gibi derin
anlatırsın bana usulca
serencamını ömrün
söyleyemem bilirsin içimden geçenleri
kayıp gittiğinde
avuçlarımın arasından adın
ayva ve nar ağlamadan gülmeden
yere değer parmakları çınarın
gün ışıldar perdelerde son bir kez
son bir kez kımıldanır dalda serçe
kediler uyurken ne de güzeldir
dilek ağacından bir mendil kopardım
saçaklarda kumrular söyleşirken
susuz kaldığında mor sümbülün goncası