Nasrettin Hoca Aramızda
Ülkemizde mizah denince ilk akla gelen isimlerden biri Nasrettin Hoca ve çocuk yetişkin demeden güldürmeye devam ediyor kuşakları…
Evet, yaşamın güldüren yönüyle ilgilenen bir sanat mizah. Ama tek başına komiklik değil. Hele ki her yanı sıkıntılarla dolu bir dünyada mizahın da bir amacı olmak zorunda elbet.
Ülkemizde mizahın ne olup ne olmadığını gösteren çok değerli sanatçılar yaşadı.
Aziz Nesin gibi, Rıfat Ilgaz gibi, Muzaffer İzgü gibi…
İçinde yaşadıkları toplumun sorunlarına duyarlıydı onlar ve bu yüzden güldürürken düşündürdüler milyonları.
Şu günlerde üçüncü baskısı beklenen Nasrettin Hoca Aramızda isimli kitabın yazarı Ahmet Zeki Yeşil de işte o ustaların izinden gitmeye çalışan az sayıda mizah yazarından biri. Bir röportajında şöyle diyor mizahın tanımını yaparken:
“Mizah, ekonomik-sosyal-politik problemlere dikkat çeker. Günlük hayatımızdaki çarpıklıkları ve aksaklıkları gösterir. Düşünme biçimi sağlarken yaşadığımız hayatı sorgulatır”.
Nasrettin Hoca Aramızda kitabında tam da bunu yapıyor Ahmet Zeki Yeşil.
Yaklaşık yüz kadar kısa öyküden oluşan bu kitap eski kuşakların çok iyi bildiği Nasrettin Hoca’yı günümüze taşıyor. İkinci baskısını okuduğum bu kitabın arka sayfasında yer alan şu satırlar ise içeriği hakkında çok şey söylüyor:
“Mizah yazarı Ahmet Zeki Yeşil hem büyüklere hem de küçüklere Nasreddin Hoca fıkraları yazdı. Nasreddin Hoca, günümüzde yaşasaydı karşılaştığı olaylara ve kişilere ne tepki verirdi ne söylerdi.”
Kitapta bunların yanıtını bulmak mümkün.
Hızlı ve çarpık kentleşme, Süleyman Şah’ın sürekli yeri değişen türbesi gibi kitabın yazıldığı süreçte gündemi meşgul eden başlıklar, elinden telefon düşmeyen ya da hiç kitap okumayan çocuklar, Türk lirası karşısında sürekli değer kazanan rakı, “teğet” geçen ekonomik krizler, özel hastaneler, rüyasında navigasyonla cennetin kapısına giden şehirlinin sorunları, kurnaz taksiciler, buzdolabı bile almaya yeten(!) asgari ücretler…
Aramızdaki Nasrettin Hoca eski kuşakların çok iyi bildiği gibi lafını esirgemeyen, hazır cevap, zeki, cin gibi bir Anadolu bilgesi. Dünyaya mizah penceresinden bakan, Anadolu’nun herhangi bir yerinde görebileceğiniz en temel insani, ahlaki meziyetlere sahip; ilkeli ama asla bağnaz olmayan biri. Sosyal medyayı özellikle Facebook’u çok iyi kullanan, yılbaşını hindi ile karşılayan sevimli bir ihtiyar o. Alkolle arası yok ama sanki ısrar etseniz oturup bir kadeh içecek gibi sizinle. Orta yaş ve üzeri kesimin küçük yaşlardan beri bildiği bu ihtiyar, Ahmet Zeki Yeşil’in hikayelerinde aynı sevimlilikle kaldığı yerden devam ediyor.
Hoca sanki yorulmuş da uyuyakalmış bir yerde ama sonrasında da Ahmet Zeki Yeşil uyandırmış kendisini. Ne de iyi yapmış, bir neslin hiç bilmediği bileninse unutttuğu bir üslubu Bektaşi esprilerini de aratmayan bir mizahla güçlendirerek anlatmış.
İşte o güzel öykülerden biri:
Nasrettin Hoca’nın dükkanına gece hırsız girmiş. Nasrettin Hoca evinde mışıl mışıl uyurken, hırsız dükkanda elini kolunu sallayarak gezinmiş. Sabah, dükkana gitmek için hazırlanırken çevredeki esnaf durumu kendisine telefonla bildirmiş. Haberi alan nasrettin hoca, bir solukta dükkanına varmış. Hiç vakit geçirmeden polise haber vermis. Telefonda hırsızın dükkana kapıyı zorlayarak girdiğini anlatmış.
Polis sormuş:
“Bi’şeyiniz çalındı mı?”
Nasrettin Hoca:
“Hayır.”
Polis:
“Peki, gelmemize gerek var mı?”
Nasrettin Hoca, böyle bir soru beklemediği için şaşırmış. Hık mık etmiş. Ancak şaşkınlığı geçince yanıt vermiş:
“İsterseniz kapıyı söküp size getireyim, parmak izini öyle alın…”