Aşağıda “Sol birlik büyük gereksinim” başlığıyla yer alan satırlar (mavi renkli) bugünkü Birgün gazetesinde yayımlandı. Adı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için CHP ve diğer sosyal demokrat, hatta sosyalist kesimlerde dillendirilen Murat Karayalçın’la yapılan bir röportaja ait.
Çoğu söylediklerine ben de katılıyorum ve aday olduğu takdirde yerel seçimlerde ben de oyumu ona vereceğim.
Sadece onun adaylığını değil hangi belediyede hangi demokrat isim ya da hangi demokrat çevre daha güçlüyse bütün sol, yurtsever, demokrat oyların da orada toplanması gerektiğini düşünüyorum.
Örneğin Ankara’da, Çankaya’da, İzmir’de bütün oylar CHP’ye…
Örneğin Eskişehir’de, Ordu’da bütün oylar DSP’ye
Örneğin Hopa’da ÖDP’ye…
Örneğin Dikili’de SHP’ye…
Liste uzar gider…
AKP’ye dur demek için bundan güzel bir fırsat olabilir mi?
“Sol birlik hâlâ büyük gereksinim” (Birgün, 19 Ekim 2008″)
Ankara Belediye Başkanlığı adaylığı kesinleşen Murat Karayalçın, CHP ile Ankara için anlaştıklarını ama bütün Türkiye için
sol alternatif geliştirme ihtiyacı olduğunu söyledi. Karayalçın, “Belediyelerdeki sol başarı, genel seçimde solun iktidarını getirebilir” diyor…
SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, önümüzdeki yerel seçimde CHP”den Ankara büyükşehir belediye başkanlığına aday olduğunu açıkladıktan sonra, ilk kapsamlı görüşmeyi BirGün gazetesiyle yaptı. Karayalçın yerel iktidar hedeflerini ve Türkiye”nin yerel demokrasi problemlerini anlattı.
»Siz Türkiye’de sol siyasette solun bütün renklerinin biraraya gelmesini savundunuz ve özel olarak da İtalya’daki zeytin dalı projesini önerdiniz. Ankara belediye başkanlığı adaylığını kabul etmeniz, zeytin dalı projesinin hayata geçmesi için için adılmış bir adım mı? Mutlu musunuz?
Öyle ihtiraslı bir hedef koymuş değiliz. Bir hedef koymamanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Şimdiye kadar çok makro birlikteliğin inşası için çalıştım, herkes düşüncelerini söyledi. 2002 seçimlerinde sizin de sözünü ettiğiniz zeytin dalı modelinin uygulanması için birçok girişimlerimiz oldu. Bu görüşmelerde ilginç bir dil gelişti: Birliktelik, ittifak, alan boşaltma gibi kavramları kullandık. O yönüyle öne çıkan bir dönemi hep birlikte yaşadık. Bir de yine o dönemde çok makro bir birlikteliğin inşası için çaba harcadık. Aklımızda şu vardı, partiler komiteler kuracaklar, protokoller imzalanacak, kamuoyuna ilan edilecek, sonra yerel ölçekte bir araya gelerek bunun uygulaması için çalışma başlatılacak. Bunun, bu makro anlayışın çokta sonuç alıcı olmadığını gördük. Ayrıca işi çok genel kapsamıyla ele aldığımız için, başlangıçta mutabakat sağladığımız konuların hayata geçirilmesinde başarı sağlanamayınca mutabakat da bozuldu. Şimdi daha değişik bir anlayışla, sayın Baykal’la 15 Ekim’de görüşme yaptım. Bir nokta üzerinde mutabakata vardık; buna Ankara nokta mutabakatı demek lazım. Böyle büyük makro çözümler, komiteler, belgeler, metinler, mühürler yok. Ankara ile sınırlı bir durum bu. Çok mütevazı, çok dar kapsamlı, çok somut bir görüşme oldu. Bu öncekilerden farklı fakat böyle yaklaşılması bizi daha sonra dediğimiz noktaya götürebilir. Ama bunu bu aşamada söylemeyi , hedef olarak koymayı doğru bulmuyorum. Ankara’yı konuştuk, Hatay’ı da konuştuk Dikili’yli de konuştuk. Ancak nokta anlaşması yaptık.
»O halde zeytin dalına dair, sol birliğe dair ihtiyaç hâlâ Türkiye’de bir kendini gösteriyor…
Benim için tartışmasız biçimde var. O geçerliliğini koruyor. Ben bunu savunuyorum, bunun kesin sonuç alıcı olacağına inanıyorum. Belki 2009 yerel seçimlerinde bu konuda hiç olmazsa bir iki adımın atılması, birkaç farenin yakalanması, 2011 genel seçimlerinde bizi böyle bir gelişme sürecine taşıyabilecektir. Bu benim için çok açıktır. Burada sonuç alınırsa , burada adım atılırsa, adımın atıldığı yerlerde seçim kazanılırsa en geniş birlikten yana olanların dönüp birbirlerine bunu yaptık şimdi böyle bir amaca doğru yönelebiliriz demelerinin olanaklı olduğunu düşünüyorum.
»Somut olarak, solun adayı hangi partiden olursa olsun nerede güçlüyse diğer sol da bunu desteklemeli mi diyorsunuz?
Tabii olabilir. Çok doğru bir anlayış, çok doğru bir yaklaşım ancak 2004 seçimlerinde yaşadığımız olayları da dikkate alarak bazen bunun akıl karışıklıklarına yol açabileceğinden endişe ettiğimi belirtmek isterim. 2004 seçimlerinde SHP listesinden seçime girildi ama bazı yerlerde değişiklik yapıldı. Bazı siyasi partiler ayrıcı seçime girdiler, bu kafa karıştırdı. Bunu biliyorum. Pratik olarak seçimlerde elde edilecek sonuçları olumsuz etkileyen gelişmeler yaşanmıştı. Bu nedenle tam olarak birşey söyleyemiyorum. Yılmaz Büyükerşen’in talip olduğu Eskişehir’de böyle bir sorun olmayabilir ama küçük yerlerde bu tür sorunlar yaşanabilir.
»Son yıllarda Türkiye’de siyaset içerikten çok biçimin öne geçtiği bir süreç olarak yaşanıyor. Yani Türkiye’de starların, popüler isimlerin, reklam şirketlerinin aracılığıyla dönen bir siyaset gündemi. Siz siyasete, yerel yönetime ilişkin asıl neyi söyleyeceksiniz? Karayalçın marka olmasının ötesinde yerel yönetimlerde asıl neyi deneyecek?
Ben Murat Karayalçın’ın neler getireceğini söylemek yerine SHP’nin bu seçimlerde Türkiye’ye neler getirdiğini anlatmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Yerel yaşam adını taşıyan bir program hazırladık ve yerel seçimler için programı olan tek partiyiz sanıyorum. Yalnızca belediyeciliği esas almayan, özel idareyi, muhtarlığı kapsayan bir program. Yerel yönetim birimlerimizin başarısını yükseltmek için merkezi yönetimin yapması gerekenleri de ortaya koyduk. Yerel yönetim seçimi dolayısıyla, TBMM ile ilgili yönü yok ama yine de yerel yönetimlerin başarı düzeyinin yükseltilmesi için TBMM’nin alması gereken önlemleri de programımızda yurttaşların değerlendirmesine sunduk. Örneğin Türkiye genelinde bir fiziksel planlama çalışmasının yapılmasını zorunlu gördüğümüzü orada anlattık. Ağrı dağının doruğundan Saroz’un sıfır noktasına kadar Türkiye’nin her kilometre karesinin nasıl kullanılacağı bir planlama çalışmasıyla saptanmalıdır. Belki de TBBM onayıyla bu Türkiye’ye saydam bir biçimde sunulmalıdır. Bunun hazırlığında da meslek odaları, yurttaşlar yer almalıdır. Her kilometrekarede ne yapılacağı, kentleşme alanları, maden, turizm alanları saptanmalıdır.
Türkiye’de fiziki planlamayı sadece belediyeler yapıyor. Bunun dışında bir planlama çalışması yapılmıyor. Böyle bir düzenleme yapılırsa bunun belediye kararlarını da etkileyeceğini biliyoruz. Ayrıca hükümetin yerel yönetimlerin başarı düzeyini yükseltmek için doğrudan yatırıma girmesi gerektiğine de işaret ediyoruz. Örneğin diyoruz ki, İskenderun Körfezi özel bir yer. Mersin’in Kızkalesi’nden Hatay’ın Samandağı’na kadar iki tane büyükşehir belediyesi, sayısız belediye bulunuyor. Bunların ulaşım sorunlarının çözümü her birinin ayrı ayrı yapacağı düzenlemelerle düşünülmemelidir. Belki hükümet kıyı metroculuğu, bir raylı sistem için yatırım yapabilmelidir. Ya da Sapanca Gölü çevresinde İzmit, Kocaeli, Sakarya’da yetki karmaşası ya da yetersizliği ya da idari boşluk yüzünden bir takım yatırımların yapılamaması mutlaka önlenmelidir. İl özel idareleri için özel önerilerimiz var. Biz bunun yapısının değiştirilmesini, ilçe özel idarelerinin kurulmasın öneriyoruz. AKP’nin Köydes projeleri bu bağlamda çok önemli bir fırsat olarak değerlendirilmişti hükümet tarafından. Onları dikkate alıyoruz. İlçe özel idareleri kurulmalı diyoruz. Muhtarlıklarla ilgili önerilerimiz var. Belediyeler için de çok çarpıcı, çok önemli bir program paketini yurttaşlarımızın takdirine sunuyoruz. Kentsel rantların toplumsallaştırılması modelimiz var. Kentsel rantlar nasıl toplumsallaştırılacaktır? Kentsel rantlara toplum adına nasıl el konulacaktır? Bununla ilgili önerilerimiz var.
Ayrıca, yoksul yurttaşlarımızın yardım gereksinimleriyle, yardımsever ya da varlıklı yurttaşlarımızın yardımseverlik duygularının eş zamanlı sömürünüsünün önüne nasıl geçileceğine ilişkin “hemşerilik geliri” adını verdiğimiz yeni bir kurumu Türkiye’nin takdirine sunuyoruz, bir ölçü getiriyoruz. Diyoruz ki sosyal demokratların yönettikleri kentte hiç bir hemşeri, yoksulluk çizgisinin altında kalmayacaktır. Yoksulluk çizgisini tanımlıyoruz. TÜİK verilerinden hareketle 4 kişilik aile için ayda 600 YTL diyoruz. hangi partiden olursa olsun tüm hemşerileri o gelir çizgisinin üzerinde yaşama olanağını taahhüt ediyoruz. Bu para verilme yöntemiyle değil, kamu hizmetlerinin fiyatlandırılmasıyla, kamu hizmetleri siyasetiyle sağlanacak. Dikili örneğindeki gibi 10 tona kadar sudan bedel alınmaması vs. bunun için bir ölçü getiriyoruz. Akla geldikçe ya da seçim yaklaşınca uygulamalar yerine saygınlığı koruyan, bunu sosyal sorumluluk olarak gören bir anlayışı getiriyoruz. Belediyenin saydamlaşması ile ilgili önemli düşüncelerimiz var.
Proje demokrasi dediğimiz bir kavram var. Birlikte karar almak. Bir projenin toplumsal ‘Hinterland’ında yer alan hemşeri kitlesiyle belediye yönetiminin o projeye ilişkin tüm kararları birlikte almasını öngören bir model getiriyoruz. ‘Proje karar kurulları’ adını verdiğimiz bir model getiriyoruz. Belediye meclis toplantılarının televizyonlarca ve radyolarca naklen yayınlanmasını taahhüt ediyoruz. Belediye başkanlarının 7 ceddinin mal varlığının internet sitelerinde herkese ilan edilmesini taahhüt ediyoruz. Belediye harcamalarının internette isim isim verilmesini öngörüyoruz. Yani biz başkan adaylarının “ben geleceğim metro yapıcam” anlayışı yerine kent yönetimini bir bütün olarak ele alan ve belediyelere toplumsal, iktisadi, kültürel alanda sorumluluk yükleyen bir programdır yerel yaşam programımız. Murat Karayalçın da bu programın içerisindedir ve Ankara’da bu programı uygulayacaktır. Bu geneldir ve bunun illere tercümesi yapılacaktır. Her il bunu baz alarak kendi programını oluşturacaktır. Biz yerel yönetimleri bayındırlık hizmetinden ibaret görmüyoruz.
»Şaban Dişli olayından Kılıçdaroğlu’nun ortaya çıkardığı belgeler çok tartışıldı ve Kılıçdaroğlu “Melih Gökçek’e de geleceğim” dedi. Melih Gökçek de sizin adaylığınız henüz açıklanmadan size karşı polemik yapmaya başladı. Siz de Gökçek’e gelecek misiniz?
Benim öyle bir hazırlığım yok çünkü o tür siyaset yapmayı tercih etmiyorum. Tabi önüme gelen belgeleri değerlendiririm ama bu belgeleri bir yerde saklayıp kullanmak için uygun koşulları falan kollamam. Melih Gökçek bu süreci erken başlattı. 5.5 aylık seçimler sanki şimdi ve sadece Ankara’da yapılacakmış gibi davrandı. Bu Gökçek’in kendi kotuğunu sağlamlaştırma çabasıydı. Kendi partisi onu ne kadar önemser bilemiyorum ama benim adım üzerinden ben başkalarının kendi adaylıklarını garantilemesine katkıda bulunmak istemiyorum. Ayrıca başka tartışmaları öne çıkararak Melih Gökçek 15 yıllık başarısızlığını gizlemeye çalışıyor. “Baykal böyle demişti. Şimdi Karayalçın’a teklif götürüyor. Ben kaybedersem siyaseti bırakırım. Onlar da kaybederlerse bıraksınlar” demek 15 yılın hesabını vermemek için çabalardır. Sen niye metro yapamadın onu bir anlat. Sen niye Rusya’ya 80 bin dolar kira ödüyorsun Ankara’nın kendi toprağı için? Sen niye halktan topladığın parayı BOTAŞ’a yatırmadığın için doğalgazın satılmasına neden oluyorsun? Sen niye Gerede’nin temiz suyunu değil de, Kızılırmak’ın kirli ve pahalı suyunu getiriyorsun? Yani buraları sorgulamak gerekir ve Ankaralıların da bunu önemsemeleri gerekir ki bende buna katkıda bulunuyorum. Tabi herhangi bir belediye başkanının adı yolsuzlukla bir tutulduysa bu ayrı olarak incelenmelidir.