BİR İKİ ÜÇ, DAHA FAZLA SERKAN ENGİN!
“Nasıl da ölmedim Anne*
-Kafama kaç dize sıktım da ölmedim anne!
Senden kaç kez eksilttin beni de ölmedim
Aç açıkta bırakarak bodoslamadan
Alenen iterek sokağın ısırgan kimsesizliğine
Kederin vandal kollarına kusarak gençliğimi
-Kaç kez ıskaladım kendimi de ölmedim anne!
Çok dövdüler en çocuk düşlerimi
Gençliğimin ince yerini yıkık hecelerle ördüler
Kaç kez çöl bıraktılar güpegündüz beni
Tarumar ettiler en filiz heveslerimi anne
İşsizlik sopası indirdiler ömrümün orta yerine
Yoksulluk çakısıyla bozdular façasını umutlarımın
Kan revan bir maratondur aslında anne
Her bir kum tanesi damlayan ömrüme
-Kaç aşk dikeni battı ömrüme de ölmedim anne
Kaç aşkın mezar dibiyim de ölmedim
Ne çok sessiz harf kalbimi delip geçen
Kalbimde dolanan kaç demirbaş infilak
İçimden kaç kişi ölür bir ah desem anne
-Kaç kadeh tokuşturdum kalbimle de ölmedim anne!
Bir şiiri eleştirmek o şiiri yazmak kadar zor değil mutlaka, ama tüm eleştirilerde olduğu gibi çok büyük riskler taşıdığı da kesin. Bu yüzden bir eleştiri yaparken her zaman mütevazi, daha da önemlisi adil olmak gerekir diye düşünüyorum. Şurası şu şairin üslubuna, burası bu şairin üslubuna benziyor demek kolaydır örneğin ama çoğu zaman olumluluklar yüklenerek yapılan bu benzetmeler kimi zaman karalamak için de yapılabildiği gibi, kimi zaman o niyeti taşımasa bile karalama olarak da algılanabilir.
Evet, eleştiri yapmak şiiri yazmak kadar zor olmasa da, asla ve asla basit bir şey de değildir. Benim yapacağım şey sadece düşüncelerimi söylemek olsa bile, söz konusu olan şair artık örneğine az rastlanır bir şairse ve hele ki o örneğe –benim gibi- sempatiniz varsa; yapacağınız şey önemli bir iş’tir artık.
Serkan Engin’in pek çok şiirini okudum, pek çok yazısını da… Beğenmediğim bir örnek çıkmadı karşıma şimdiye dek. Bazen karşısına aldığı kişiler için yazdıklarını okudum da, onların yerinde olmadığım için mutlu saydım kendimi. İlkelerine şapka çıkardım, onun gibi güzel insanların her yerde artmasını istedim.
Şiirlerinden ise en çok “Her Dilde Aşk” şiirini beğendim, beğeniyorum. Ülkemizde yaşayan farklı etnik kimliklerden insanların kardeşliği bu kadar mı güzel anlatılır. Kalemine, yüreğine sağlık böyle güzel bir şiiri yazdığı için. O şiir hakkında başka da diyecek bir şeyim yok.
Yazının başındaki şiire gelince: Bu şiiri de ilk okuduğumda beğendim. Şimdiki okumalarımda da beğeniyorum. Ama şiiri birçok kez okuyunca tıpkı bir filmi tekrar tekrar izleyince farkettikleriniz gibi yeni güzellikler de görebiliyor insan, yeni olumsuzluklar da…
“Kafama kaç dize sıktım da ölmedim anne” dizesi bir şiirin verebileceği pek çok tadı veriyor belki ama o “sıkmak” ve intihar çağrışımı rahatsız ediyor.
Bu şiirde dikkatimi çeken bir diğer şey ise; şiirin sanki iki bölüm gibi olması. Birinci bölümde –ki daha çok beğendiğim bölümde- şairin kendini anlattığı bir otobiyografi var sanki. Burada şair çektiği acıları, hayatı boyunca karşılaştığı zorlukları, haksızlıkları anlatıyor. Çok da güzel anlatıyor.
Ama ikinci bölüm diye düşündüğüm ve “Kaç aşk dikeni battı ömrüme de ölmedim anne?” ile başlayan dizeler ve “Kaç kadeh tokuşturdum kalbimle de ölmedim anne?” dizesiyle verilen son belki otobiyografi diye yapılacak bir benzetme için pekala mümkün olabilir ama işsizlik, yoksulluk gibi toplumsal sorunların üstüne tam da denk düşmemiş gibi geliyor bana.
Son olarak; bence şiire tam da bir kimlik veren dizelerdeki işsizlik ve yoksulluk, “işsizlik sopası”, “yoksulluk çakısı” gibi değil de daha güçlü anlatılabilir miydi acaba?
Bunlar benim naçizane düşüncelerim, belki üzerine yazmak için tekrar tekrar okumasam hiçbirini çıkarmayacaktım ama yine de hiçbiri bu şiiri sevmem önünde engel değil.
Keşke tüm şairler Serkan Engin kadar duyarlı olsa… O zaman şiirler de dünya da çok daha güzel ve anlamlı olurdu…