“KARABÜK ŞAİRLER ANTOLOJİSİ, TAŞRA MATBUATI, ÇÖPLÜKTE SANAT ARAYANLAR”
Hüseyin Avnî
Mahalli siyasete dâhil olmak için hayli el etek öpmüş, istikamet belirleyememiş, kuyumcu mu, kabzımal mı, aş evi sahibi mi olduğunu tam kestiremediğim, yerel basın ve yerel televizyonu matah bir şey gibi gören, her boyaya ülfet eden, muvazenesiz bir cüce, cüzdanına güvenerek, tüm diğer haleti ruhiyeleri bozuk, sanat, edebiyat, şiirin incelik, zekâ ve yetkinliğiyle, ontolojik değerini kavramaktan aciz, taşrada bir darülacezede mukim, küçük ve kısa boylu adamlar ve kadınlarla edebiyata, şiire karşı göze aldıkları, yeni bir fesat girişimini, saptamış bulunmaktayım.
Tertip ettikleri ve ŞİİR DİNLETİSİ adı verdikleri, bazen İlçe Milli Eğitim Müdürü’nün himayesinde gerçekleşen, bağlama refakatinde göbek atılarak sona eren etkinliklerde ziyadesiyle mutlu olan bu cüceler, kerat cetvelini ezberlemenin şair, yazar olmaya yettiği şeklinde bir hüsnüniyete sahip olmaları da, tuhaftır.
Hayatında tesadüfen bir manzume karalamış trafik polisinden, ebe – hemşire okulu mezunu eyyamcılara, elli yaşından ve menopoza girdikten sonra şiire, resme istidat eden kokonaların, müfteri cadalozların, çöplükte sanat aramaları, hiç bir olumlu değerle sonuçlanmayacaktır.
Taşra Esnaf Üniversiteleri’nde, edebiyat – sanat donanımı olmayan, hatır doçenti, hatır prof. unvanlı, ehliyetsiz Kakademisyenlerin aynı iştah ve tüccar ruhuyla, benzer cüce muvazeneyle bu çöplüğe dâhil olmaları da şaşırtıcı değildir.
Çöplükte tavuk gibi eşelenen bu ahali, ne kadar gayret etseler de, asla bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, edebiyatın sahih mahfillerinde, ciddi ansiklopedilerde, edebiyat sözlüklerinde, yetkin antoloji ve yıllıklarda adlarına rastlanılmayacak, loncaya dâhil olamayacaklardır. KARABÜK ŞAİRLER ANTOLOJİSİ’NE gömülmekten başka da bir şansları yoktur.
Son derece hoyrat, kaba ve görgüsüz oldukları için, şiir, edebiyat, sanata yaklaşmaması gereken, ama Türkiye’de muhtelif örneklerini ve benzerlerini gördüğümüz bu “ kifayetsiz muhterisler” “körler ve sağırlar birbirini ağırlar” vecizesine uygun, çapsız, koordinatsız iş ve eylemlerine devam edeceklerdir.
Megalomaninin sefalete dönüştüğü yerel basın, yerel televizyonda, aşağılık duygularını telafi etmek için, beyhude çabalamayı sürdüreceklerdir.
Cemiyet, dernek vesaire oldukları için, taşradaki şehreminiler, kamu idarelerinden, benzer hilelerle parsa toplayıp, nemalanmak dışında, sanat edebiyata dair hiç bir sahih bağlantıları olmayan bu güruhun rezaletleri ayyuka çıksa da, sırtını sıvayanlar olacaktır.
Geçmiş yıllarda bir kaymakam Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda, hiç gereği yokken, sanki sanat edebiyat, şiirden anlıyormuşçasına şiir hakkında da eksik, hatalı ama cahilin cesaretine benzer yorumlar yapmıştı. Demişti ki: “Eğer şairsen kürsüye çıkıp İstiklâl Marşı’nı çaldırtıp, Bayrağı yükseltmelisin”. Kaymakam, şair, yazarı, güreşçi, boksör ve halterciye benzetmişti. Kaymakam yaptığı gafın farkında değildi. Sanıyordu ki, şair, yazar bir güreşçi halterci gibi bir ortamda birinci, ikinci, üçüncü olmakta ve bayrağı yükseltmekte bu arada da İstiklâl Marşı çalmaktaydı. Cehalet adama olur olmaz gaflar yaptırır.
Kaymakamın edebiyatın, şiirin ortamına, mevcudiyet alanlarına dair bir bilgisi, beğeni ve donanımı yoktu. Etrafında zaten ilk, orta mektep mezunu meczuplardan oluşan bir “şairler taifesi” vardı. Yerel gazetede yazmakla övünen bu ilk mektep mezunu meczuplardan biri mikrofonu eline alınca “ Atanmış ve Seçilmişleri” methederek bir girizgâh yapar, sonra karaladığı iptidai manzumelerini okurdu. Bu komedi beş yıl devam etti ve sanata düşman Kaymakam bir iz, olumlu bir eser bırakmadan çekip gitti. Fakat mahut çevrelerle dayanışma içinde oldu.
Beş yıl önce Safranbolu’dan Yunanistan Scidra kentine ziyarete gidecek gurubun içindeydim Fakat biri tarafından veto edildiğimi öğrendim. Scidra’ya gitseydim oralar hakkında ve akrabalarım hakkında yazardım. İnşallah Eylül 2014 de kendi imkânlarımla Yunanistan Scidra’ya gideceğim. Bakınız bir idareci “ Oh Ne güzel, Hüseyin Avni’yi Yunanistan’ı görmesine engel olduk” Bu bir övünç nedeni olabilir mi? Ancak ilkel ve cahil olanların bu gibi sevinme nedenleri olabilir. Safranbolu’da Hüseyin Avni’den başka, Yannis Ritsos, Yorgo Seferis, Constantinos Kafavis, Odssyus Elitis gibi şairleri ve eserlerini tanıyan bir ikinci isim dahi gösteremezsiniz. Bazen Yannis Ritsos’un İSMENE ( Cevat Çapan’ın muhteşem çevirisiyle ) adlı eserindeki, köylü gence benzediğimi düşünmüşümdür. Ritsos’un “ Yunanlıların Öyküsü” nü yine Cevat Çapan çevirisiyle okumuştum 1975 de. Sonra Safranbolu da benle birlikte Mehmet Kütükçüoğlu, Maniki Kardeşleri, Angolopolos’un sinemasını tanır. Ben Kaymakamın bu isimlerden birini olsun tanıdığını sanmıyorum. Sonuçta Kaymakamın ya da Belediye Başkanı’nın gezi masraflarını kendi cebinden ödediği bir gezi değildi. Şiir sever Kaymakam Yannis Ritsos adını duysa olimpiyat şampiyonu bir atlet olduğunu sanabilir.
Sanat, şiir, edebiyat da kendini müdafaa eder ve haksızlık yapana da müeyyide uygular.
Zira yerel gazetede yazmayı matah bir şey sanan ve kendilerini şair yazar olarak lanse eden, tahsili yetersiz bu taife, ciddiyet ve yetkinlikten mahrum, ebe – hemşire mektebi mezunu, bir sağlık personelinin girişimiyle baştan savma hazırlanmış, KARABÜK ŞAİRLER ANTOLOJİSİ’NE gömülmeye mahkûm edilmişlerdir. Sadece orada vesikalık bir fotoğrafla yarım sayfa hayat hikâyeleri vardır. Hayatında tesadüfen tek bir manzume yazan trafik polisinin, şair, yazar olarak sunulduğu komik bir derleme. Bu aslında bir müeyyidedir. Sanatı edebiyatı ciddiye almadıkları için, sanat edebiyatta onlara müeyyide uygulamıştır. Çünkü bu taife treni kaçırmıştır. Ve son vagona atlama gibi bir şansları da yoktur. Belki KARABÜK ŞAİRLER ANTOLOJİSİ’NİN yeni bir basımı yapılır , Bakkal İsmail Amca,Eflani İmamı ve Eskipazar Eski Noteri de “şair”olarak antolojiye katılır.
Görüp görebilecekleri umur da bu kadardır.
Bu sitede ilginizi çekebilecek diğer kategoriler, bağlantılar
Blog Sahibinin (Kamil Akdoğan) Yazıları