Seyahat(name)lerdeki Antakya – 10, Mehmet Akif Ersoy
“Vatan Şairi”, “Milli Şair” gibi unvanlarla da anılan İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif Ersoy 1873 yılında doğmuş, 1936 yılında hayata gözlerini yummuştu. Önemli eseri yedi şiir kitabındaki şiirlerini topladığı Safahat idi. Çanakkale Destanı isimli şiiri de en çok bilinen şiirleri arasındadır.
Bir dönem milletvekilliği de yapan Mehmet Akif Ersoy 1935 yılında Antakya’ya da bir seyahat düzenlemişti. Bu tarih Hatay’ın Fransız işgali altında olduğu bir döneme denk gelmekteydi.
Antakya üzerine yazdığı sayısız kitap ve araştırmalarıyla tanınan Mehmet Tekin’in bir çalışması da işte bu seyahat üzerinedir. Mehmet Tekin bu kitabında, Mehmet Akif Ersoy’un Antakya seyahati sonrasında kendisi için yazılmış şiirleri, Hatay Devleti’nde ölümünün ardından yapılan anma törenlerini, Cemil Meriç’in düşüncelerini de ayrı başlıklar altında incelemiştir.
Mehmet Akif Ersoy’un Antakya seyahati için Seyahat(name)lerdeki Antakya’da sadece Mehmet Tekin’in bu kitabı kaynak olarak alınmıştır.
Kitabın giriş yazısında Mehmet Tekin şunları söyler:
“(…) Ölümünün 50. Yıldönümünde yapılan anma etkinlikleri bu konuda önemli bir yayın artışı sağladı. Ama bir tek konuya değinilmedi: Mehmet Akif’in Antakya seyahati. O yıl, Antakya’da düzenlediğimiz anma etkinliklerinde biz de sadece Cemal Kutay’ın ‘Necid çöllerinde Mehmet Akif’ adlı eserinde bahsedilen Antakya seyahatini ele aldık ve bu seyahatin ayrıntıları ile yansımalarını ilk defa anlatan bir konferans verdik, ayrıca bir de makale yayınladık. Bizim çalışmamız, belirttiğimiz bu kaynaktan hareketle mahalli kaynaklara ve yörede hayatta olan tanıklara dayanan bir araştırmaydı”
Yaşamını Mısır’da sürdüren ve rahatsızlığı yüzünden bir süre Lübnan’a giden Mehmet Akif Ersoy burada kendisini ziyaret eden bazı Antakyalıların daveti üzerine Antakya’ya gelmişti. Mehmet Tekin şairin Antakya’yı anlattığı şu şiirsel tanımlamayı aktarır:
“… sırtını Habib-ün Neccar dağına vermiş, ayaklarını Asi nehrine uzatmış, gözlerini de karşıdaki Toros cibaline dikmiş, ağaçlık, bahçelik, zeytinlik, bağlık, sulak, yemyeşil bir Türk yurdu…”
Kitabın 29. ve 30. Sayfalarında Mehmet Akif Ersoy’un Antakya için doğaçlama söylediği bir şiirin hikayesi vardır. Şair ve beraberindeki grup Asi kenarında gezinti yaparken gelişen sohbet sırasında Ali İlmi Fani, Mehmet Akif Ersoy’a Antakya’yı nasıl bulduğunu sormuş ve Antakya için bir şiir lütfetmesini rica etmiştir.
Mehmet Akif Ersoy bir yandan “Asi’nin akşam güneşi altında renkli pırıltılar yaparak akıp giden sularına”, bir yandan da “Kışla’daki direkte dalgalanan Fransız bayrağına” bakar ve aşağıdaki mısraları paylaşır:
“Viranelerin yascısı baykuşlara döndüm
Gördüm de hazanında bu cennet gibi yurdu
Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum
Ya Rab, beni evvel getireydin, ne olurdu?”