Seyahat(name)lerdeki Antakya – 3, Yakut El Hamevi
Tarihleri net olmamak üzere 1179 yılında Anadolu’da doğduğu 1229 (1) yılında Halep’te öldüğü düşünülen Yakut El Hamevi; hakkında en çok kaynak bulma şansına sahip olduğumuz coğrafyacı, tarih yazarı ve seyyahlardan biridir. Hamevi’nin en önemli eseri ise Mucemül Büldan’dır. “Ülkeler Sözlüğü” anlamına gelen bu eserin sadece Antakya boyutunu göz önüne alsak bile bir ansiklopedi tarzında bilgilerle dolu olduğunu söylemek mümkündür.
Aslen Rum kökenli olduğu genel kabul gören Yakut el Hamevi çocuk yaşta Müslümanlar tarafından köle olarak alınır (2). Kendisini hizmetine alan kişinin soy bilgisinde “Hamevi” bilgisi bulunduğundan o da Hamevi olarak anılacaktır. “Hamevi” sözcüğünün Suriye’nin Hama şehriyle bu efendi-köle ilişkisinden gelen bir miras dışında ilişkisi yoktur.
Kendisi ve eseri hakkında ilk söylenecek sözlerden birisi ise çok tartışılır olması, birçok yönden eleştirilere maruz kalmasıdır. Ama bu eleştiriler, hatta doğruluk payları eserin önemini çok değiştirmez. Eleştirenlerden kimi, “Haricilerin bozuk fikirlerinin yayılması için uğraştığı”ndan, “bozuk fikirleri nedeniyle gittiği yerde tutunamayan” (3) biri olduğundan söz eder, kimi “uydurma bir hadisi uydurma olduğunu belirtmeden kitabına almak”la (4) itham eder. M. Faruk Toprak ise EKEV Akademi Dergisi’nde yayımlanan bir makalesinde Hamevi’yi “yer adlarının kökeni konusunda bariz hatalar yapmak”; “kulaktan dolma”, “kaynağı belirsiz” bilgiler kullanmak, “ırki taassup” içinde olmakla eleştirir. (5) Bir başka kaynak ise Hamevi’nin İbni Fadlan’ın seyahatnamesinden “bazı kısımları birebir” aktardığını yazar. (6)
Elbette eleştirilere katılmayanlar da vardır ama herkesin birleştiği temel nokta eksiklerine rağmen Mucemül Büldan’ın yazıldığı dönemde ülkemiz coğrafyasını anlatan en önemli kaynaklardan biri olmasıdır.
Antakya ve civarı hakkında da çok geniş bilgiler olduğunu Prof. Dr. Abdülhalik Bakır tarafından hazırlanan bir makalede (7) görebiliriz.
O makalede Abdulhalik Bakır, Hamevi’nin Antakya hakkındaki anlatımlarına eleştirileriyle beraber geniş bir yer vermiş; Hamevi’nin Antakya anlatımlarını “Antakya’nın Adı ile İlgili Bilgiler”, “Antakya’nın Kuruluşu ile İlgili Bilgiler”, “Antakya’nın Fiziki Yapısı İle İlgili Bilgiler”, “Antakya’da Meydana Gelen Tabii Afetlerle İlgili Bilgiler”, “Antakya’nın Müslümanlar tarafından Fethedilmesi İle İlgili Bilgiler”, “Antakya’nın Selçuklular Tarafından Fethedilmesi İle İlgili Bilgiler”, “Antakya Alimleri İle İlgili Bilgiler” gibi alt başlıklarda incelemiştir. (8)
Yakut El Hamevi’nin Antakya hakkında ilk tanımlamaları sözcüğün dilbilimsel kökeni ile ilgili anlatımlarıdır.
“Entakiye: kelime, üstün, sonra da sükunla yazılır, ya’ harfi ise muhaffaftır. Oysa bu isim, Züheyr’in (b. Ebi Sülma) şu sözüyle; ‘Kenarları güllü, rengi de tarhun renginde kırmızı bir elbise içinde Entakiyye dağlarına çıktık.’, İmruülkays’ın (Ebu Vehb b. Hunduc b. Hucr) şu sözündeki gibi değildir: ‘Dökülmüş hurma veya Yesrib bahçesi gibi kırmızı bir elbise içinde Entakiyye dağlarına çıktık.’” (9)
Ardından Antakya’nın kuruluşuna dair bilgiler gelir.
“El-Heysem b. Adi şöyle dedi: ‘Antakya’yı ilk kuran kişi, İskender’den sonra iktidara gelen ve üçüncü kral olan Antihus’dur (Antiochos)’. Tikritli tabib Yahya b. Cerîr şunu zikretti: ‘Antakya’yı, İskender’in ölümünün altıncı yılında kuran ilk kişi Antiğonya’dır (Antigonos), ancak o, burayı tamamlayamadı, bu hükümdarın ölümünden sonra Seleukos inşasını tamamladı. Lazkiye, Halep, er-Ruha (Şanlı Urfa) ve Efamya’yı da inşa eden odur.’. Aynı yazar eserinin diğer bir yerinde ise şöyle dedi: ‘Kral Antiğonya (Antigonos) Evrentas nehri üzerinde bir şehir inşa etti ve burayı Antiyuhya olarak adlandırdı. Bu ise, Seleukos’un inşa edip, süslemiş olduğu ve oğlu Antiyuhos’un adına nispet ettiği şehirdir, bu da bizzat Antakya’dır.” (10)
“Batleymus şöyle dedi: ‘… Şehri (Antakya) ilk inşa eden ve buraya yerleşen kişi, Antalya’nın kız kardeşi Antakiyye bint er-Rum bin el-Yakan (el-Yafez-Yafes) b. Sam b. Nuh’dur (A. S.).” (11)
Üstteki alıntıda şehri ilk inşa eden kişinin Antalya’nın kız kardeşi olduğu bilgisi yanlıştır.
Aşağıdaki geniş alıntıda ve özellikle altını çizdiğim satırlarda dönemin Antakyası hakkında çok değerli sözler vardır:
“İbn Butlan(…) ‘Antakya’ya gitmek için Halep’ten çıktık ki, her iki şehir arasında bir gün ve bir gecelik mesafe bulunmaktadır. Bu esnada Halep ile Antakya arasındaki yerlerin hiç harap olmamış bayındır bir halde olduğunu gördük. Ancak buralar, zeytin ağaçlarının altında buğday ve arpa ekilen topraklardan ibaret olup, köyleri birbirine bitişik, bahçeleri çiçekli, suları akışkandır. Bir yolcu bu toprakları kafası dinç, güven ve rahatlık içinde geçer. Antakya, aynı zamanda suru ve geniş alanı bulunan büyük bir şehirdir. Surunun 360 burcu bulunmaktadır; üzerinde burayı bir yıl boyunca korumak maksadıyla İmparator tarafından Kostantiniyye’den (İstanbul) gönderilen dört bin bekçi nöbetleşerek dolaşmaktadır. İkinci yıl bu askerler diğerleriyle değiştirilir. Şehrin görünümü yarım daire biçiminde olup, çapı bir dağla bitişir. Sur ise dağla birlikte zirveye kadar yükselir ve bu haliyle de bir daire meydana getirir. Dağın tepesinde, surun içinde şehirden uzak olması hasebiyle küçük görülen bir kale vardır (abç). Anılan dağ güneşi kaleden alıkoymakta, öyle ki, ancak saat ikide üzerine doğmaktadır. (…) kral tarafından yapılan keşişlerin evi ise, boyu yüz, eni seksen adımdan oluşan bir binadan ibaretti; üzerinde de sütunlarla ayakta duran bir kilise vardı. Binanın etrafında üzerinde davalara bakmak için kadıların ve nahiv ve dil öğrencilerinin oturduğu revaklar bulunuyordu. Anılan kilisenin kapılarından birinde, dünya harikalarından biri sayılan ve gece gündüz on iki saat boyunca çalışan saat fincanı bulunmaktaydı. (abç) Anılan binanın ötesindeki üst kısımlarda da beş katlı idi, beşinci katında hamamlar, bostanlar ve içlerinden sular akan güzel bahçeler yer alıyordu. Bunun ilginç tarafı ise; buraya suların şehre bakan dağdan inmesidir. Şehirde, sayılmayacak kadar kilise (abç) bulunmaktadır, hepsi de altın, gümüş, renkli cam ve ceze’ (onex) taşından yer döşemelerinden yapılmıştır. Şehirde ayrıca patriğin bizzat kendisinin ilgilendiği ve her yıl cüzamlıları hamama sokarak eliyle saçlarını yıkadığı bir Bimaristan (Hastahane) bulunmaktadır. Buna benzer bir şeyi de kral her yıl yoksul insanlara yapmaktadır; onlara hizmetinde de tevazu göstermek için yüksek rütbeli devlet adamlarından ve patriklerden oluşan yüce kişiler yardım etmektedir. Şehirde, zevk ve güzellik yönünden diğer şehirlerde benzerinin bulunmadığı hamamlar bulunmaktadır (abç). Zira bunların yakıtı az, suları ise külfetsiz biçimde kendiliğinden akan sulardan ibarettir.” (12)
1) Bu tarihler Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nden alınmıştır.
2) Bu noktada önemli gördüğüm bir ayrıntıyı paylaşmak isterim. Diyanet İşleri tarafından hazırlanan devasa İslam Ansiklopedisi’nde – ki değerli bilgiler bulduğum için pek çok kez başvurmuşumdur – Yakut El Hamevi anlatılırken 5 – 6 yaşlarında “esir” olarak alındığı yazmaktadır. Burada doğru sözcüğün “köle” olması gerekir. Evet “köle” sözcüğünün eşanlamlısı gibi “esir” sözcüğü de kullanılabilir ama “esir” ilk anlamı tutsaktır ve tutsak sözcüğü ise ortada savaş gibi bir neden varsa “düşman”dan “sağ” olarak ele geçirilen kişiler için kullanılır. Yakut’un yaşı ise ancak 5 dolaylarındadır. Sadece İslam Ansiklopedisi değil başka birçok kaynak da aynı sözcüğü kullanmıştır.
3. http://www.genelturktarihi.net/yakut-el-hamevi-mucemul-buldan
4. http://www.hadisvesiyer.info/wp-content/uploads/2018/01/03-m-k-koca.pdf
5) YAKUT EL-HAMEVİ’NİN MU’CEMU’L-BULDAN ADLI ESERİNE ELEŞTİREL BİR BAKIŞ, M. Faruk Toprak, EKEV AKADEMİ DERGİSİ, Yıl: 8, Sayı: 21, Güz 2004, 2004
6) http://www.ttk.gov.tr/Dergiler/Belleten/296-Belleten/3-ErmanSan.pdf
7) Prof.Dr. Abdulhalik Bakır, FIRAT ÜNİVERSİTESİ ORTA DOĞU ARAŞTIRMALARI MERKEZİ, ORTA DOĞU ARAŞTIRMALARI DERGİSİ OCAK 2009 Cilt VII Sayı 1 ELAZIĞ 2010
8) Makalenin tamamına http://ortadogu.firat.edu.tr/ortadogu/VII/I/makale1.pdf bağlantısından ulaşılabilir.
9) FIRAT ÜNİVERSİTESİ ORTA DOĞU ARAŞTIRMALARI MERKEZİ, ORTA DOĞU ARAŞTIRMALARI DERGİSİ OCAK 2009 Cilt VII Sayı 1 ELAZIĞ 2010
10. age
11. age, S. 4
12. age, S. 6