Site icon Dergilerden, Filmlerden, Kitaplardan

AHMET TEVFİK OZAN ŞİİRLERİNDE BİR ÖMÜR…

Ahmet Tevfik Ozan

Ahmet Tevfik Ozan

AHMET TEVFİK OZAN ŞİİRLERİNDE BİR ÖMÜR…
Bedrettin KELEŞTİMUR

Rahmet mekân Ahmet Tevfik Ozan’ı,
Onun halet-i ruhiyesini en yakınında olanlar bilirler
Abartmadan ifade etmek istiyorum, ‘Anadolu Dervişiydi…’
Şan, şöhret, makam, mevki peşinde koşmadı…
Mizacı buna yatkın değildi…
Onun hayatı, ‘sabır makarasında çile ipliği misali sarılıydı…’
Her insanda nasip olmayan, ‘tevazu sahibiydi…’
Müthiş bir zekâya sahipti… Hazır cevaptı… Nüktedandı…
Hayatını okumak isterseniz, ‘mısralar şahitlik edecektir’
Her mısra, hayatının öznesi… Kendisini anlatır…
Güçlü bir hatiptir…
Sohbetlerinde, ‘etkileyici anekdotlar’ kullanır!
Ozan’ın, ‘düşmanı yoktur…’
‘Selam ve tebessüm…’ en etkileyici silahıdır!
‘Sosyal hayatın içerisindedir…’
Üretken bir mizaca sahiptir…
Tenkitten ziyade, ‘teklifler götürür…’
O bir Harputlu, “Harput Beyefendisi…”
Dürüst, samimi, yüksek ahlak ve moral sahibi…
Hz. Ebubekir’deki sadakati, Hz. Ömer’deki adaleti,
Hz. Osman’daki iffeti, Hz Ali’deki ilmi…
Özellikle, ‘sahabe duruşlu olmaya…’ özenle gayret ederdi!
Ne güzel gayret… Ne kadim heyecan…
Haksızlığa tahammülü yoktu!
İllaki, ‘adalet terazisi…’
İdam sehpasına gideceğini bilse dahi,
İllaki, ‘doğru sözlü olmak…’
Bir aydın bakışıyla; ‘Sosyal Medyayı…’ özenle kullanırdı!
Sosyal Medyanın, ‘irfan ocağı…’ olmasında ısrarlıydı!
Paylaşma/ Üleşme/ Bölüşme; ‘hayat tarzıydı…’
Elazığ’dan, Türkiye’ye, Türk Dünyasına; KÖPRÜYDÜ…
Mısraları bir, ‘hekim diline…’ sahipti!
Gönülleri muhabbet lisanıyla yıkamak…
O lisan-ı hal ile tefekkür dünyasına yönelmek…
Bu âlemden, ‘bir dünya göç etti…’
Hafızalarda, ‘sevgiyle tebessüm eden yürekli bir bilge…’
Elazığ Şehrinin Dede Korkut’una veda günündeyiz…

AHMET TEVFİK OZAN’IN ŞİİRLERİNDEN…
ANKARA YILLARINA
Yalanmış, allı-pullu Ankara.. yalanmış rüya!
Bin kerre ölüme yenilmiş, O Şehir; yalanmış! ..
Döndüm hülya, döndüm hülya.. gene döndüm: O Hülya!
Belli ki: kanmış gönül, bir hayale aldanmış! …

BİR SEVDA Kİ…
Şükrüne bin secdedir, Yarabbi; Erzurum’un
Bir bahar havasında, yeşil-beyaz halısı…
Kar ve çiçek yan yana; işte, ölüm ve hayat!
Ve gariptir, hepsinin topraktır sevdalısı…”

BENİM HİKÂYEM
Bir körün gamını, Hayal taşırken
Benim kederimin, kaynağı: gözler…
Bir hayal tükenir.. bir dert eksilir..
Oysa benim gözüm, Güneş’i özler!

BİR METİN
Yarı Açık Cezaevi, Kayseri..
Toprak tozlu, sıcak; Erciyes’te kar! …
Bir kilim sermiştik, volta yoluna..
Ve sen ne demiştin: ‘‘Ölüme kadar! …’’

BİR SELÇUKLU LALESİ
Çocuk gönlümün trenleri geçerdi, içinden
Tahta bavullara sinmiş, gurbet kokusu..
Bir Selçuklu Lalesi ’nin rengiydi..
Ve Erciyes kokan soğuk, duru su!

BALIKESİR’DE AKŞAM
Balıkesir’de Akşam
Zannımca karanlık, göklerde Deniz..
Dibi, şeffaf bir zar… nazenin, ürkek
Belli ki: delinir, her gün ansızın…
Önce akar, Dursunbey’in Dağı’na! …
Çöllerde yarılmış taşlar üstüne
Nasıl damlar, yağmur; ince tül gibi…
Toprağın kokusu ciğerlerinde
Serinlik, dallarda kızıl gül gibi..
Erimiş kurşun gibi; yayılır, akar artık…
Dursunbey’den, ovaya… ta Ayvalık’a kadar
Siyah bir yorgan sanki, ak kuğu tüylerinden
Gece… mazlum anası, belki şafağa kadar!
Denizin, yeşilin,dağın Türkçe’si
İşte Balıkesir! … Zağnos’tan kalan
Ve bir Fatiha’dır… zaman içinde
Paşa Camii’nde, bir dosttan kalan…

BİR KARA KOÇNAME
Sarı bir Eylül günü, Hacettepe Parkı’nda
Toprak rengi, bir ceket
Ve teni toprak, bir adam…
Ve yetmişli yılların kül rengi soğukluğu!
Toprak rengi ceketin; nakışları, tevazu..
Toprak kokulu tende, bilinmez bir azamet!

NİHAT İLHAN PAŞA’YA
“Paşa’m, ne ki; can dediğin Dünya’da
Bir bahar da yeşerecek dört çiçek
Melekleri görmek olmaz, rüyada
Hakan, bulutları yalnız geçecek”

ERCİYES VE BEN
“Erciyes’te kar diyorum, bu akşam
Benim kadar terk edilmiş değil
Karanlığı yar diyerek sarılmış
Ümitleri benimkinden yeşildir…”

BİR ERİMİŞ SARAY
Zamanın bittiği yerlerde, Huzur
Başı yok, sonu yok bir yeşil deniz!
‘‘Nefsini, tövbenin közüyle; kavur! ..
Gözyaşın, yanakta; incilerden iz! …’’