Bir Hüseyin’em Kerbela’da
________ömrümce beladan ıraktım
________ölüm, beni kerbela’da buldu…
bir hüseyin’em kerbela’da
ç/ölüm, çağırır beni
alevli kucağına
ve mahmur gözlerimin
karanlık, kör uykusundan
hançeresi yırtılmış bir tellalın gür sesi
yırtar zarlarını, kulaklarımın
demdir bu!
yol a/çık…
ayrılık vakti, kapımıza dayanmış
zincir vursan, kâr etmez!
yazgım yazılmış, sözüm kesilmiş
şehâdet şerbetinden içmeye
ferman, buyrulmuş
gayrı
cesaret alnımızın nişanı
korkaklık, zilleti olsun.
bismillâh diyerek bir seher vakti
düştük yola, usulca
seferliğin ağır telaşı sırtımızda
yürüdük, atlı-yaya
yürüdük, gece-gündüz
uçsuz bucaksız çölün
ürperten sessizliğinde…
sağrısı kamçılanmış doru atların sırtında
kuşanmış ordular gördüm
ve gerilmiş yaylarıyla
çakırpençe okçular
ve intikam yeminli süvariler
kibirli ve mağrur
terli nefeslerinde irin kokusu
zehirli oklarında kin
kustular üstümüze
birikmiş şerlerini
kustular, tufanlar kopararak
ve yağdılar, soluksuz
perdesi paramparça bulutların
hiç dinmeyen sağanağı gibi…
bir hüseyin’em kerbela’da
yağmalanmış hatırası kalır, sancılı düşlerimin…
şu parıldayan gül kızılı kanlar
tanığıdır, günahsızlığımızın
şu cehennem yangını kumlarda
boğulmuş seslerimiz var!
bilsen
nasıl pervasızdılar!
nasıl da amansız!
salyalı ağızlarında dehşetli küfürler
ve kıl ince kılıçların kudurmuş hıncıyla
vurdular serlerimizi, birer-birer
vurdular, destursuz
dağılan, şafakların taptaze buğusunda
dolgun başakların incecik gövdesine
ölümcül bir tırpan değmiş gibi…
bir hüseyin’em kerbela’da
sığınaksız ç/ölümdür dikenli yastığım…
cellat düğümü devasa elleriyle
ç/aldılar ilk gençliğimizi
körpecik baharından
yalan harcına bulanmış
kan emici diktalar
ve kavrulmuş ağzımızı, günlerce
bir damla suya hasret koydular
sonra
o çöl kasırgası intihar bakışlarını
bileyip, keskin hançerleriyle
güvercin göğsümüzü parçaladılar
ve serdiler
yetmiş iki firûze’yi alazlı kumlara
kefensiz, boylu boyunca
puslu bir güz yanığıydı zaman
tarih
on ekim altı yüz seksen
yürek dağlayan cehennem sıcağıydı
ve devran
tanıklığından utandı…
ey merhamet!
azgın sularında mı boğuldun fırat’ın
canıma kast eyleyen
bu insan sürüsü kim?
ey ihanet!
efsunlu çöl gecelerinin
akrep ağusu ey!
varlığın
küflü bir lokmadır kursağımda
yutsam, bozulur dilimdeki tâd
tükürsem, kirlenir yeryüzü/n
kirlendikçe, ölesim gelir …
bir hüseyin’em kerbela’da
göğsümün üstüne taht kurmuş zulüm…
ceylan gözlerine kan sızmış
serfirâz bir kız kardeş!
inler hıçkırıklarla
ve damıtır feryadını
engin sinesinden kan kusarak
ve kundağında masum bir çocuk
oğlum, ciğerparem
yaşam pınarım, ali asgar!
nazlı boynunda, gerdandır oklar
salkım söğüt endamıyla
bekliyor seni, bak!
cennet hurmaların serin gölgesinde
cihanın kalbinde ipekten bir nakış
ceddin
haydar-ı kerrar!
bir hüseyin’em kerbela’da
fitne kuyusundan su taşıyan d/illerin, kurbanıyam oooyyy…
cenk değil bu, bilinsin
zulme isyandır!
ve cevheridir, katıksız imanın
varsın
sahra çiçeği, kıl çadırlarımız
tarûmâr olsun
varsın
mızrak uçlarında arsızca sallasın
peygamber öpücüğü konmuş
eğilmez kellemiz
eman dilenmedim yezid’e!
dilenmem…
bir hüseyin’em kerbela’da
çığlığımın yankısını susturur ç/ölüm…
2010/
Alpaslan Akdağ