“BİR ŞAİRİ BAŞKA BİR ŞAİR ANLAR”
“Birçok şiir eleştirmeninin şiir hakkındaki kanaati şudur. Şiir, şairi tarafından yazıldıktan sonra şairin malı olmaktan çıkar ve okuyucunun malı olarak arz-ı endam eder. Her bireyin ruh aynasında şiir yeniden oluşturulur, daha doğrusu yeniden yazılır. Bu noktadan hareketle şiirin şair ile okuyucu arasında bir şifreli dil olduğunu söyleyebiliriz. Şiirleri imgelerle yüklü bazı şairlerin bazı kişiler tarafından anlaşıldığı, diğer okuyucuların bu tür şiirlerden bir şey anlamadığı konusu bizi böyle düşünmeye zorluyor. Mesela divan edebiyatındaki ya da tasavvuf edebiyatındaki “şarap, aşk, meyhane” imgelerini olduğu gibi algılayan normal okuyucu ile bu şiirler hakkında edebi bilgiye sahip olanların anladıkları arasında çok farklar vardır.
Buradan şiirin okur merkezli olduğunu söylememiz mümkün. Ancak okuyucunun bütün şiirlerden aynı zevki alması mümkün değildir. Zira herkes şairin yazdığı kelimelere ve şiirdeki terimlere vakıf olamamaktadır. Ya da herkes aynı hayal gücü derinliğine sahip değildir. Herkesin altyapısı farklı farklıdır. Bu durumda okuyucunun da belirli bir şiir altyapısına sahip olması gerekir.
Zaten şiirin herkes tarafından kabul gören bir tanımının yapılmamış olması şiirin farklı anlaşılabileceğinin de bir göstergesi. Soyut bir kavram olarak kabul edilen şiirin içeriğinde de elbette anlaşılmazlık bulunabilecektir.
Şiirin hemen anlaşılmıyor ya da o şiirin mana katmanlarının sadece birinin anlaşılıyor olması şiirin kendisine halel getirmez. Bu da şairin özgün seçimidir elbette. Valery düzyazıyı yürüyüşe, şiiri raksa benzetir. Herkesin yürümeyi bildiği fakat raksın ehli tarafından bilindiğini bilmemiz gerekiyor. Şiir; duygu, düşünce ve hayalden oluşuyor. Yani şiirin mihenk taşları bunlar. Bu üçlünün herkesteki yansıması ve karşılığı farklı olduğuna göre şiirin algısında da farklılıklar olacaktır.
Şunu da söylemeliyiz; şiir, içinde kendimizi bulduğumuzdan dolayı değer kazanan bir yaratı değildir. Şiir, içinde kendimizi kaybettiğimiz bir arayışın ta kendisidir. Şiir, şiire ait her şeyin toplamıdır. Yılların birikiminin usaresi, özü… Ne bir eksik ne bir fazla… Şiir, bugünün malı değildir. Asırlarca söylenen bir duadır. Zaten asırlara hitap etmeyen, anlam katmanları fazla olmayan şiirin yaşama şansı yoktur.
Anlamı ve formu kendindedir, aşkı kendindedir, sırrı kendindedir şiirin. Kendi kendine olur, ancak şairlerin dilinden dökülür. Ve şair ruhlu olanların ruhlarında tesir meydana getirir. Buradan şunu söyleyebiliriz ki şiirin okuyucusu da biraz şairdir.
Şunu da hatırlatmak istiyorum; şiir yazmak kolay gibi görünebilir, yâda herkes her yazdığını şiir olarak görebilir, fakat okuyucuda karşılığı olmayan şiir neye yarar. Şiir yazmak emek ister, bilgi ister, yürek ister; bütün bunlarda yetmeyebilir bunları harmanlayacak analitik bir gönül dünyası ister. Bu da yetmez yazılan şiiri gönül dünyasına kabul edecek okuyucular ister.
Varlığın girdabına düşmüş ve vatanını arayan gurbetteki ruhun ahenkli çığlığıdır şiir… İnsanoğlunun, gurbetteki tedirginliğini ve hüznünü terennüm eden bir musikidir ki bu musikiyi ancak şiire yatkın ruh sahipleri işitebilir.
Yüzünün Kitabı / Meral Yıldızhan
senden sonra
öksüz bir çocuk gibi kalmıştım
bir gün usulca sokuldum dış kapısına aşkın
sen çalışma masanda yazıyordun
minoo javan çalıyordu odanın sessizliğinde
ve uzaktan varoluşun hüznünü saklayan yüzünü seyrettim
o berbat güzellikteki yüzüne bakarken içim yandı
yüzün ki bin yıllık türküsüydü yüreğimin
yüzün ki ertelenmiş bir hayattan geliyordu
yüzün ki acı ve mutluluğun harmanlandığı bir ovaydı
yüzün ki nehirdi aşkta ve sende
yüzün ki haksızlığa uğramış darbelerin çizelgesiydi
ah evet ah
yüzün ki siyah beyaz kağıda yazılmış bir hasret ağıtıydı
yüzün ki başka bir uygarlıktan haberci…
ve seni seyrettim uzunca
sana bıraktığım şiiri okuyordun
elinde resmim
kim bilir neler düşünüyordun
kapıyı çalmadım
elim gidip gidip geri çekiliyordu
çalsam açar mıydın?
masana sonbaharı bırakıp çıkmıştım
masanda sonbaharı bırakıp gitmiştim
ama bir daha geldim
sen beni görmedin
uzaktan baktım yine sana
bahar düşmüştü masana
etrafında kadınlar, sohbet edip
Neruda’dan şiirler okuyordun
kalplerin kıralı diyerek…
Yannis Smaradgis’in Cavafy filmi gelmedi
çok merak ediyorum diyordun
dört bir yanına bahar gelmişti
ama sen beni görmedin
uzaktan baktım sana
siyah beyaz resmin duruyordu hâlâ
yine aynı hüzün ile
bana yazdığın şiiri kaldırmıştın
içim burkuldu…
ne çabuk unutmuş, dedim
belki de hiç olmamıştım senin için…
Şubat’ın dördüydü
saat öğlen üçtü
sende gece birdi…