Bugüne kadar gördüğüm en güzel tanıma bir otobüste rastladım ben. İki eli vardı, iki gözü, iki kulağı –öyle demeyin, bazıları hiçbirine sahip olamıyor- Sıradan bir insanda olması gereken her şey onda da bütünüyle var gibi gözüküyordu.
Gözleri, yanında oturan kişiyi dinleme olgunluğunu sözcüklere devrettiğinde, ilk önce bir suçlu gibi dinlemeye başladım. Çok büyük ihtimalle dinlediğimin ayırdındaydı ancak bu nedenle başlamadım ben alenen onu izlemeye. Gözlerimin saklandıkları cadde manzaralarından dosdoğru ona kayması, ağzından çıkan sözcüklerin biriktirdiği güçtendi. Onu dinleyenin tek ben olmadığımı anladığımda suç ortağı bulmuş gibi sevinmem gerekmiyordu. Çünkü sesinin menziline giren her insan kulağı ortada bir suç olmadığını anlamıştı.
Adalet diyordu, ille de adalet! Yalanın, sahtekarlığın, ikiyüzlülüğün, bencilliğin, nankörlüğün hiç kimsenin yanına kar kalmadığını söylerken asla her şeyi oluruna bırakmış bir çaresiz gibi konuşmuyordu.