Katledilişinin üzerinden tam üç yıl geçti. Kimi için bir an kadar kısa, kimi için bir ömür kadar uzun bir süre bu…
Ne demiş şair: “Her ölüm erkendir.” Ne de doğru söylemiş… Hangi ölü istemezdi ki daha fazla yaşamayı?
Ama eğer Türkiye’de yaşıyorsanız, bir de kendinizi “öteki” görüyorsanız, hele bir de sizin dışınızdaki birileri sizi “öteki” görüyor ve sindirmek için elinden geleni ardına koymuyorsa ve hele ki siz adı faşizmden başka bir şey olmayan bu yok etme politikalarına gücünüz yettiğince direniyorsanız, o zaman pek çok bedeli zaten hesaba katmışsınız demektir.
Hrant Dink, böyle güzel insanlardan biriydi işte. Bir şeylerin değişmesi için birilerinin ellerini taşın altına sokması gerektiğini düşünenlerdendi. Biliyordu ki, birileri elini taşın altına sokmazsa, herkes o taşın altında ilelebet ezilecekti.
Ne demiş şair: “Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”
Hrant Dink’in cenazesinin ardından dev bir kitlenin yürümesi bir parça da olsun o karanlıkların aydınlığa kavuşması değil miydi? Cenazeye katılan yüz binlerin “Hepimiz Ermeniyiz!” sloganlarıyla yürümeleri, on yıllardır ilgili ya da ilgisiz, yerli ya da yabancı, milliyetçi ya da emperyalist çevrelerin oluşturduğu Türk-Ermeni düşmanlığına verilmiş en güzel yanıt değil miydi?
Ermeni diasporasından etkin bir kişinin şu sözleri ne kadar anlamlı değil mi: “Türklerin Dink’i kucaklaması bizde deprem etkisi yarattı.”
Keşke böyle depremler Hrant Dink gibi güzel insanların kaybıyla oluşmasaydı, ama maalesef dünya böyle güzel insanların ödediği bedellerle daha güzel olmak zorunda.
Bu bedelleri azaltmak ve sonunda tamamen yok etmek bir insanlık görevi; hepimize düşen…
Katledilişinin üçüncü yılında Hrant Dink’e saygılar, sevgiler…