Site icon Dergilerden, Filmlerden, Kitaplardan

KARAKOYUN TÜRKÜSÜ VE HİKAYESİ

KARAKOYUN TÜRKÜSÜ VE HİKAYESİ

AŞAĞIDAKİ YAZI SAYIN DR. RAMAZAN KARAMAN TARAFINDAN BİR YORUM OLARAK GÖNDERİLMİŞTİ, BEN DOĞRUDAN YAYIMLAMAK İSTEDİM

Halk arasında anlatılan pek çok hikayelerimiz vardır. Bizim köyümüz “Büyüykeceli”de de hikayesi anlatılıp Çoban kavalı ile de ezgilendirilen bir Yörük türküsü ve hikayesinden söz etmek istiyorum. Mersin’li Ozan Nusret’in anlatımıyla bu türkünün hikayesi kısaca şöyledir: “ Bu türkü, bir yörük çobanının tabiatla nasıl bağ kurduğunun hikayesidir. Çobanlarla otlattıkları sürüleri arasında gerçekten de bir bağ vardır. Nicedir bilinmez. Bu bağı, bazen tatlı bir bakış bazen bir avuç taze yem, bazen de bizim hikayemizde olduğu gibi, içli ve duygulu bir kaval sesi oluşturur.

Yörük çobanlarından biri ile oymak beyinin kızı arasında içten içe yanık bir sevgi vardır. Çoban ölçer, tartar, kendini bilirliğinden bu sevgisini açıkça söyleyemez: Kız, düşünür, taşınır kendi anlayışına göre babasının kişiliğine yakıştıramaz böyle bir dedikoduyu. Fakat, çoban kavalıyla sevgisini hem sürüsüne hem de sevgilisine anlatmaktadır. Çoban da, kız da, o büyüleyici sesten kendine pay çıkartarak heyecanlı günler yaşarlar. Kız, artık kavalın dilini iyice çözmüştür.

Günlerden bir gün sürü yayladayken hırsızların hücumuna uğrar. Hırsızlar, çobanın elini kolunu bağlarlar, sürüyü alıp gitmek isterler. Fakat, sürü bir türlü yerinden kalkmaz. Onca çaba, bunca gayret, sürüyü yerinden oynatamaz.

Çoban der ki, ben kaval çalmadıkça sürüm imkansız bir yere gitmez. Çözün kollarımı ben sürüyü kaldırayım.
Ellerini kollarını çözerler çobanın, çoban kavalını eline alır, başlar yanık yanık çalmaya. Sürü hemen kalkar, yavaş yavaş yürümeye başlar. Bu arada çadırda uyuyan yörük kızı da kaval sesini duyar. Duyar ya, bu seferki havada çobanın tehlikede olduğunu anlar ve etrafındakileri uyarır. Yörükler hep birden sürünün olduğu yere koşarlar.

Bunu gören hırsızlar, hemen kaçarlar. O günden sonra, köylüler, kızın; çobanın kavalının sesinden, çaldığı havadan anlamasını, kızla çoban arasında gizli bir ilişki olduğuna yorarlar. Bu en çok kızın babasını düşündürür. Çağırır çobanı yanına “kavalın pek yanık, kızımı da bununla mı kendine bağladın? der. Çoban da; “Bilmem, belki de öyledir. Ben sürülerimi bununla otlatır, bununla idare ederim. Gerekirse susamış sürülerimi bir damla su içmeden bile su başında bekletirim” der. Bunun üzerine ihtiyar yörük beyi; “3 kez senin sürüye tuz yalatayım. , sen suyun başına götür. Eğer, su içirmeden sürüyü su başında bekletebilirsen ben de sana kızımı vereceğim.” der.

Çoban, sürüsünden emindir. Yalnız bir karakoyun var, pek heyecanlı, toy. Bir tek ondan korkuyor. Sürüye hiç su vermeden 3 gün tuz yalatırlar. Çoban, sürüyü alır dağdan aşağı, dereye doğru sürer. Sürü, büyük bir iştahla suya doğru koşuşurken çoban birden çaldığı havayı değiştirir. Bunun üzerine sürü olduğu yerde durur. Ne var ki, çobanın korktuğu başına gelir. Karakoyun, durmaz suya doğru yol alır. Bu sırada çoban çaldığı havayı daha da yanıklaştırır. Bu onun Karakoyuna yalvarması, ondan isteğine uymasını istemesidir. Bu olay karşısında yörük beyi ve oba halkı da çok etkilenmiştir. Hava hızlanıp, yanıklaştıkça Karakoyun yavaşlamağa başlar. Durur. Geriye döner, bir suya bakar, bir de çobana… Kavalın sesi ona susuzluğu unutturur. Geriye dönüp sürüsünün yanına döner. Bu iş oymak beyini de duygulandırmıştı. Kızımı sana verdim gitti… bundan sonra bir yastıkta kocayın.” der.

Bu olaylar sırasında Karakoyunun emlek ( daha süt emmekte olan yavru) kuzusu ölür derler. Sebebi de susuz ve bolca verilen tuzdur. Çoban bu ölüme çok üzülür. İşte bu anlatılanlar türküde ve ezgisinde pek sanatlıca işlenilmiştir”.

KARAKOYUN TÜRKÜSÜ

Karakoyun koyunların beyidir.,
Ak kuzu da yüreğimin yağıdır.
Yerimiz sorarsan kumalar dağıdır,
Meleme koyun meleme vaz geç kuzundan,
Çok analar ayrı düşer kızından.

Koyun seni yaylalarda güdeyim.
Seni alıp da elimde yedeyim.
Kuzun öldü ben Allaha ne deyim.

Korkar oldum şu dağların kurdundan,
Koyun geldi kuzu gelmez ardından.
Ben de bıktım bu ananın derdinden.

Ben koyunu güttüm güttüm getirdim,
Ablam sağdı karşısına oturdum
Nerde kaldı, nerelerde yitirdin.

Karakoyun sana çanlar takayım
Takayım da ben keyfime bakayım
Senin için dağı taşı yakayım.

 

Yrd. Doç. Dr. Ramazan KARAMAN
Hitit Ün. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi
e- posta: rkaraman@gazi.edu tr

 

Bu sitede ilginizi çekebilecek diğer kategoriler, bağlantılar

Videolar

Sinema Yazıları

Türkiye Sineması Yazıları

Blog Sahibinin (Kamil Akdoğan) Yazıları

Edebiyat Kültür Sanat Dergileri

Facebook Sayfası

Dergi, kitap, yazı, ürün gönderebilirsiniz