PERİ MASALI
Benimle bir peri masalı hayal etmek ister misin? Hani şu ünlü külkedisi, pamuk prenses ve yedi
cüceler ya da çizmeli kedi gibi… Ama bu sefer ikimiz için de farklı olacak yazan ben yaşayan ben
okuyansa sen olacaksın.
Hadi önce bir prensesimiz olsun. Ama bu prenses daha küçücük bir kız olsun tamam mı? Öyle
masallardaki gibi dünya güzeli genç bir kız değil daha. Sadece küçük bir kız… Hem zaten hepsi dünya
güzeli değil mi? Hepsi aynı dünyada yaşamıyor mu? Hangisi ’’en’’ ki?
Hadi şimdi de kral ve kraliçeden bahsedelim seninle biraz. Kraliçemiz prensesin gördüğü en güzel ve
en güçlü kadın olsun olur mu? Kraliçe, prensesin dünyasında gördüğü en güzel ve en güçlü ve en zeki
kişi olsun? Güçlü olsun ki dayanabilsin, zeki olsun ki prensesin sorunlarını çözebilsin, güçlü olsun ki
savaşabilsin… Devlerden bahsediyorum tabii ki… Sen anlamışsındır.
Peki ya kral? Bizim masalımızın kralı kötü. Ülkesine sahip çıkamıyor. Ülkesi yıkılacak. Kraliçe ülkeyi tek
başına yönetmeye çalışıyor ama nafile… Kral o kadar kötü ve o kadar umursamaz ki ülkesiyle hiç
ilgilenmiyor bile yani yansa umurunda değil!
Bizim küçük prenses bir gün uyanmış. O gün uyanmış uyanmasına ama her zamanki gibi penceresine
uzanan yemyeşil ağaç dallarının arasından süzülen güneş ışıkları ve rengarenk kuşların ötüşmesiyle
değil de krallığın yıkıldığı nidalarıyla uyanmış. Uyanmış ama kalkmamış yumuşacık kaz tüyü
yatağından çünkü çok korkmuş. Krallığın yıkılacağını kraliçe hep söyler, kurtarmaya çalışırmış ama
bunun gerçek olacağını hiç düşlememiş küçük prenses. Bunun için de korkmuş. Bir süre tavana
bakmış ve sonra kalkmış güzelim ve sıcak yatağından. Ona görünmeden kraliçeye bakmış. Ağlıyormuş.
Kraliçenin krala bağırışlarını duyduğunu çaktırmadan sarayın odalarından birine doğru, krala bakmış
ama kral hiçbir şey olmamış gibi o sabahki mükemmel kahvaltısını yapıyormuş. İçten içe sinirlenmiş
küçük prenses. ‘’ Umursamaz!’’ diye düşünüp dudağını bükmüş ve annesinin yani kraliçenin yanına
gitmiş. Kraliçe başını kaldırıp ona bakmış. Gözleri kızarık ve ıslakmış. Küçük prenses kraliçeye sevimli
bir şekilde gülümsemiş. Bunun onun ağlamasını durduracağını düşünmüş çünkü o kadar çaresiz ve
üzgün bir durumdaymış ki kraliçe biraz daha ağlamaya devam etse o da hıçkırıklarına boğulacakmış.
Gözleriyle ‘’ Şimdi ne olacak?’’ demiş kraliçeye. ‘’ Şimdi ne olacak? Bizim krallığımız mı yıkıldı? Biz
saraysız mı kaldık? Bizim artık kralımız yok mu?’’
Ondan sonraki üç ya da beş gün sonra kraliçe yeni bir krallık ve yeni bir saray bulmuş. Kraliçe, küçük
prenses, büyük prenses yani kısacası saray halkı kral olmadan bu saraya taşınmış. Aradan üç yıl
geçmiş. Küçük prenses artık küçük değilmiş. Belki de artık bir kral olmadığı için prenses bile değilmiş.
Gel zaman git zaman bütün zorluklara alışıldığı ve ve bütün yaraların kapandığı gibi zaman ilacıyla
kralın yokluğunu farketmez olmuş. Her şey artık eskisi gibi ve belki de biraz daha iyiymiş bile. Prenses
artık kötü bir kral ve yıkılmaya hazır bir krallıktan kurtulmuş mutlu bir hayat sürüyormuş. Kral için ise
ne olduğunu ise kimse bilmiyormuş. Kimse onu ne görmüş ne de duymuş. Kimileri der ki kral da mutlu
kimileri de der ki hal-i perişan bir halde hayatına devam ediyor.
Bu masalın sonunda üç elma yok. Çünkü masal daha bitmedi. Bu masal hepsinde olduğu gibi bir gün
bitince üç elma bir masalı biten prensesin, bir senin bir de tüm güzel saray halkının başına düşecek…
Feyza KURT