Senelerce senelerce evveldi diye başlar çoğu masal, kimi bir kahramanı anlatır gözünü kırpmadan atını düşmanlarının üstüne süren… Kimi bir vuruşta bütün düşmanlarını dize getiren…
Çocuğunu koruma kaygısıyla katılır da katılır masallara, bu yüzden en anonim eserler arasında masalları da sayar filozoflar
Ne var ki bu kez ne bir kahramanı tanıtacağız büyüklere masal sürümünden, ne de iyilik karnesi iftiharlarla dolu sevimli bir nineyi… Çevremizde bolca gördüğümüz bir taslaktan söz edeceğiz besbelli. Yani bir korkaktan örneğin, kıskanç bir uğursuzdan, çamurcu bir çamurdan ya da bencil bir cadıdan…
Beynelmilel hünerleri mış gibi yapmak, arkadan konuşmak, kuyu kazmak, yalakalık yapmak ve öylece ayakta durduğunu sanmak olan zavallılardan, her gün düzenli ürettikleri çamuru kendi gibi olmayanlara fırlatmak olanlardan yani…
Şöyle bir bakının etrafınıza; otobüste, dolmuşta, okulda, işte …
Şöyle bir bakının sağınıza solunuza…
Ne çok çamurcu, şark kurnazı, erilinden dişisine Ceyar var değill mi?
Ama hiç merak etmeyin attıkları çamurların bir damlası bile iz bırakmaz öylelerinin.
Neden mi? Çünkü onlar aynaya bakmayı pek severler.
Ayna onları sevmediği halde pek severler aynayı.. O şeffaf yüzeyden asla gelmeyecek bir güzel haberi bekler dururlar. Zaten o şeffaf yüzeyden güzel haber gelme olasılığı milyonda bir olsaydı, ne Ceyarlıkları kalırdı öylelerinin ne cadılıkları… Çünkü aynalar her daim adaletlidir. Gözbebeklerine sinmiş bir minicik mikrobu bile bulup çıkartır sessiz sedasız ve elbette ki devasa büyüklerini saçar ortaya kök salmış yüreklerde. Hal böyle olunca çevrelerinde bir tane adam gibi adam bulmak da mümkün değildir.
Aynayla iyi geçinmek öyle kolay değildir, birazık emek epeyce yürek gerek…
Olmayınca ne yapsın Annabella Lee…