Tarihe ve tarihi eserlere özel bir ilginiz varsa Erzurum tam da gitmeniz, görmeniz gereken bir yer.
Sakinlerinin 2011 Üniversiteler Olimpiyatı’nı gözlediği bu şehir Ankara’dan uçakla 1 saat 15 dakika sürüyor. Orada geçmiş yıllarda kısa dönem askerlik yaparken tam 23 saat süren bir tren yolculuğunu da hatırlatmam gerekir elbette. Şimdi belki bu kadar olmasa da yine de çok uzun bir yolculuğu göze almaları gerekiyor karayoluyla gitmek isteyenlerin.
Palandöken kayak tesisleri ise şehir merkezine sadece 4 kilometre mesafede olan bir doğa harikası. Bu yakınlık kendisini Avrupa’nın en iyi kayak merkezlerinden biri yapmaya yetiyor. Kar mevsiminin uzun sürmesi de önemli bir avantaj. Birkaç tanesi beş yıldızlı epeyce büyük oteli barındıran bu bölge harıl harıl 2011 Üniversite Olimpiyatlarına hazırlanıyor. Kar, ekmeğin öbür adı Palandöken’de.
Kaldığım evin penceresinden görünen manzarada Çifte Minare, Taş Ambar, Ulu Cami, Saat Kulesi ve ismini şu anda çıkaramayacağım birkaç tarihi bina daha vardı. Ve tüm bu zenginliklerin arasındaki mesafe olsa olsa yüz yüz elli metre kadardı. Erzurum’un ilk yerleşim yeri olan bu bölgesinde yarım saatlik bir yürüyüş yapsanız hiç abartmasız en yenisi 1800’lerden kalma onlarca eseri görme olanağına kavuşursunuz. Dört gün kaldığım bu şehirde yüzlerce fotoğraf çektim ve bir bölümünü blogda da yayımlıyorum ama herhalde bir dört gün daha kalsam eminim bu sayı çok daha artacaktı. Zira Erzurum kelimenin tam anlamıyla adım başı tarih kokuyor. Erzurum Kongresi’nin yapıldığı bina, Aziziye ve Mecidiye tabyaları ve elbette Nene Hatun’un mezarı da mutlaka görülmeli bence.
İnsanların yabancılara karşı tavırları da son derece sıcaktı Erzurum’da. Yerel basından örnekler ararken hiçbir ücret talep etmeden bunları sağlayan bayiler görmek insanlığın ölmediğini anlatan nefis paylaşımlardı.
7 milletvekilinin 6’sının AKP’ye birinin MHP’ye ait olduğu bu şehirde sol hemen hemen yok gibiydi. Deniz Gezmiş’in hemşerileri olduğunu söyleyen Erzurumlular bile kendisini belli bir saygıyla ansalar da politik görüşleriyle uzaktan yakından ilgilenmiyorlardı. Belki vardı ama benim baktığım gazete bayilerinin hiçbirinde Birgün, Evrensel gibi sol basın yayın organlarına rastlamadım. Bir tek yerde görmesem Cumhuriyet’i de bu listeye ekleyecektim ama sadece bir bayide göz kırpmayı başardı.
Çarşaflıların, türbanlıların ve ehram denilen Afganlıların kapanma usulünü çağrıştıran yerel giysiyi kullanan bayanların sayısı çok fazlaydı ama gitmeden önce çok daha vahim bir durumla karşılaşacağımı düşünmeme rağmen modern giyinmiş genç kızlarımızın, kadınlarımızın hiç de az olmaması müthiş bir moral doping oldu. Ne de olsa herhangi bir şehir değildi Erzurum, muhafazakarlığı bayrak edinmiş insanların büyük çoğunluğu oluşturduğu, sağın kalesi bir şehirdi. Fethullah Gülen de Erzurumluydu örneğin ve anlayabildiğim kadarıyla hiç de azımsanmayacak bir etkisi vardı şehirde. Geçmişte çok kızdığım YÖK’ün sanırım en büyük başarısı Anadolu’nun en ücra yerlerine dahi üniversite kurmasıydı. Üniversite girdiği şehri aydınlatmak için çok önemliydi ve Erzurum’da bu tespitin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gördüm.
Yazının başlığında kullandığım “tankolaşmak” ise üzerinde özellikle durulması gereken bir konu. Erzurumluların şivesi Azerilerin şivesine çok benziyor. Anladığım kadarıyla pek çok Erzurumlu bu şiveyi kullanmaktan oldukça memnun. O şiveyi kullanmak geleneklere sahip çıkmakla eşanlamlı sanki. Bazen o şiveyi konuşmayan kişilerle konuşurken o çok sevdikleri ağzı terkeder gibi olsalar da hemşerileriyle oldukları ortamda hemen kavuşuyorlar o bildik şivelerine. Öyle ki kendileri gibi konuşmayan hemşerilerini “tankolaşmak”la eleştirebiliyorlar. “Tankolaşmak” hiç olumlu değil. Sanki öyle böyle olmak gibi bir şey yanlış anlamadıysam. Yani herhangi bir insanın konuştuğu şivesiz dil bir Erzurumlu için utanılacak bir şey.
Ama “tankolaşmamak” adına iyiye, ileriye, yeniye karşı çıkmak ise asla anlaşılamayacak bir şey. Yoksa o şiveyi kullanmayan Erzurumlu da pekala tarihine, geleneklerine sahip çıkabilir. Kaldı ki tankolaşmamış Erzurumluların Erzurum’a ne kattığı da ayrıca bir tartışma konusu olabilir zira hiçbir yerde eşine rastlanmayacak yüzlerce tarihi eser Erzurum’da bakımsız, harap bir halde yüzyıllara direnmeye çalışıyor.