Yedikat Yeraltından Mısralar
_________bir kömür, bir uzak, bir kara, bir derin,
_________ellerin, yeraltında yitmiş kocaman ellerin…
_________f.hüsnü dağlarca
çöker, kanayan göğsüne ölümcül tortusu
parmak uçlarında seken bir grizu telaşının
nasırlaşmış elleri, kazma tutar madenci’nin
otağı yeraltında, kokusu kükürt
nikâhı, ölüme kıyılmıştır, cemaziyülevvel
neler geçmiş incecik eleğinden, kim bilir?
krom, bakır, altın, kömür zerrecikleri
ve neler solumuş ciğerleri ahhh, dili olsa da konuşsa
siyanür, metan gazı, karbon monoksit…
sonra,
iğneyle kazımak çelik granitleri, maharetle
tüflü kuyularda teslim etmek ruhunu, erken
kirlenmiş tulumunu kefen eyleyip gül tenine
günlerce hasret kalarak, sıcacık yatağına
ve şakıyan, cıvıl cıvıl esrik seslerine
lacivert kırlangıçların, bigünah çocukların
ve kusursuz yedi renk bir gökkuşağının
efsunlu suretine, yana-yana, derinden…
ey gözleri zift karası yiğit ejderha!
sen ki;
güvercin göğsüne yuvalanmış bir volkan gibi
şahlanmış umudusun, ol katıksız emeğin
hırçın poyrazların tül kanatlarında savrulurken korkusuz.
derin ocaklarda
rutubetli toprağın, koynunda
binlerce metre altında olsan bile
rotatif gibi işleyen o kıvrak pençelerin
terlemiş, sırılsıklam dinç bedeninle
serçe yüreğimizdesin dört mevsim
s/aklımızda bir mücevher gibi
kitab-ı mukaddes’e yeminler olsun ki…
ey yeraltı uykusunda inleyen devasa çınar!
varoşların yanan sobalarında emaresi var
ve kızgın kazanlarında
yüklü gemilerin, kara trenlerin
ve püfür püfür tüten bacalarında, devasa fabrikaların
kirletilmiş dünyanın dört bucağında yani
nasırlı ellerinin kusursuz emeği
çatal kara gözlerinin o/nuru varsa
eğil,
öpsün, şu günahkâr dudaklarımız
esrik, doyasıya ve hürmetle
o cehennemtaşı tertemiz alnından…
ağaran gün, sana açar gül yüzünü her şafakta
yorgun bir gecenin mahmurluğundan sıyrılıp
dua ve helâllik dilenerek çıkılmış kapılardan
kasvetli bir veda havasında, birazda buruk
yâr’inden, dost’undan, süt kokulu yavrundan
düştün ardına, ekmek derdinin
düştün,
kepaze hayatların kaygan zemininde, buyruksuz!
ve çetrefil tuzaklarına, asla boyun bükmeden!
bağrına yuvalanmış bir dinamit gibi patlayarak, içten…
karadır günün, zift karası, katran
kara bahtın gibi, p/ak alnına yazılmış ezelden
kursağındaki her lokmana göz konulmuş
hükmün verilmiş, çizilmiş künyen
gayrı,
mert olana isyan yaraşır diyerek
ve yıkmak için mavi gök kubbeyi başlarına
ve sırça köşklerini tarumar etmek için yarından tezi yok
hançeresi yırtılmış o gür sesinle
bağır avazınca!
yırtılsın dağlar, köpürsün deniz
bembeyaz bulutların tül göğsü parçalansın:
“emekçi kardeşlerim, birleşin! ..”
2011/
2011-TMMOB Madenci Edebiyatı Mansiyon Ödülü
Alpaslan Akdağ