Güneşi Tanık Tutan Şair Sabahattin Yalkın
Önsöz:
Aşkdeniz’in şairi, güneşin tanığı…
Her fırsatta Antakya’yı yazan, her fırsatta Antakya’yı anlatan bir şair.
Sabahattin Yalkın Çayyolu Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi’ni çıkardığımız ilk günden bu yana yazılarıyla, şiirleriyle, önerileriyle bize destek veriyor. Dergimizin adı Cüneyne olduktan sonra da bu destek hiç hızını kaybetmedi ve yine en müstesna sayfalarımızda yerini almaya devam ediyor ve aynı zamanda yayın kurulumuzu onurlandırıyor.
Ama bu kitap bize özel bu onurun bir vefa borcu değil sadece. Bu kitap Antakya ve şiir denince ilk akla gelen ismi bir nebze de olsun hatırlatmak için edebi hassasiyetimizin bizlere yüklediği bir görev. Her şeyden önce bu görevi yerine getirmenin gururunu taşıyoruz.
Kitabın oluşum sürecinde elbette Sabahattin Yalkın hakkında yazı yazmak isteyebilecek herkese ulaşabildiğimiz söylenemez ama herkese ulaşabilecek çok kişiye de ulaştık diye düşünüyoruz. Bu yüzden bire bir ulaşamadığımız halde kitaba aldığımız birçok yazı var içeride.
Sabahattin Yalkın elbette Antakyalı ve elbette onun hakkında en güzel şeyleri yazabilecek kişilerin Antakya’dan çıkması çok doğal. Ama ismi Antakya sınırlarını çoktan aşmış olsa da biz yine de Antakya ile yetinmedik ve onu henüz yeni tanıyan birçok yazara da ulaşmaya ya da yazılarına yer vermeye çalıştık.
Duran Yaşar’ın yazısı gelmeden önce kitabın adını “Antakya’nın Şiir Çınarı Sabahattin Yalkın” diye düşünmüştük. Vazgeçtik ve Duran beyin başlığını yani “Güneşi Tanık Tutan Şair Sabahattin Yalkın”ı isim olarak kullanmaya karar verdik. Bu nitelemenin kitaptaki başka birçok yazıda da öne çıkarıldığını göreceksiniz zaten.
Güneşe tanıklık etmek elbette çok iddialı bir söz ama söz konusu olan Sabahattin Yalkın, şiir ve Antakya ise bu tanıklığı ondan güzel yapan olmadı.
Sabahattin Yalkın şiir hayatı boyunca güneşin bıraktığı izleri sürdü. Dağlardan, taşlardan, sulardan buldu çıkardı o izleri ve ne mutlu Antakyalılara ki hala sürmeye devam ediyor. O izlerden birinde doğup büyüdüğü toprakların bir zamanlar “Doğunun Kraliçesi” diye adlandırıldığı yazıyordu. Bu tanım günümüz için geçerli olmasa da geçmişi bilen insanların gözünde olanca canlılığıyla yaşamaya devam ediyor hâlâ.
Muhtemelen Antakya’da yaşayan insanların çok önemli bir bölümü yaşadıkları topraklarda güneşin bıraktığı izlerin ne kadar önemli olduğunun farkında değil.
Muhtemelen Antakya’da yaşayan insanların çok önemli bir bölümü yaşadıkları topraklarda ne kadar büyük bir şair yetiştiğinin de farkında değil.
Neyse ki hâlâ farkında olanlar var ve onlar Sabahattin Yalkın’ın şiirini sevmeye, sevdirmeye devam ediyor.
Sabahattin Yalkın’ın şiirini anlamak elbette zor değil ama hakkını vermek için adeta Antakya Okulu’nda eğitim gören bir öğrenci gibi çalışmak zorunda okuyucu. Çalışmak zorunda çünkü onun şiiri bir şiiri şiir ya da sanat yapan her şey dışında ancak bir kentte alınabilecek bir kültür, tarih ve coğrafya bilgisi gerektiriyor. Bu kent Antakya ise içinde geçirilmiş her zaman diliminde şiire konu olabilecek eşsiz hazineler var.
Doğu’nun Kraliçesi sözü artık anılarda bile değil, hatta Doğu’nun Kraliçesi’nde yaşayan insanların pek çoğunun varlığından bile haberdar olmadığı ancak izlerinin sürülüp araştırılması gereken kaynaklarda yaşıyor. Ama Sabahattin Yalkın anılarda değil aramızda ve onun güneşe tanıklığından okuyacağımız, öğreneceğimiz çok şey var…
Kamil Akdoğan