BALÇIK
Balçık koyu bir balçık… Beline kadar balçığın içindedir. Ayak parmaklarını oynatır. Sadece oynatır. Oynattığını sanır. Oynatmaya çalıştıkça biraz daha batar. Yine belinden aşağısı balçıktır. Etrafta tutunabileceği bir ağaç dalı, kütük, dev bir yaprak yoktur. Balçığa batmış olduğunu gören de yoktur. Etrafında gelip geçenler vardır. Bir tanıdık! Sevinçli bir kadın, kadının yanma yaklaşır.
– Şiirlerimde bahsettiğim bir erkek vardı hatırlıyor musun? Onunla tanıştım. Bak işte orda. Gözlüklü, siyah kot giydi. Gördün mü? der. Kalabalığa bakar.
– Sarı saçlı?
– Değil bak, siyah kot var ayağında az saçlı, arkalarda evet, gördün mü bak, bana bakıyor. Kız dudaklarını büküp büküp öpücük gönderiyordur.
– Bakıyorum az saçlı birini görüyorum. O olabilir mi?
– Nasıl mutluyum bilemezsin. İlişkimiz ciddi biliyor musun?
Çok mutluyum çok… O mutlu. O kadar sevinçli ki. O an, o da ona ayak uydurur. O dönüp bakar, o da dönüp bakar. Arkalara görmek için bakarlar. Belinden aşağısı balçık… Koyu bir balçığın içindedir. Eskilerden bir tanıdık! Yanıma yaklaşır. Gelen o iş yerinin muhasebecisidir. Bacakları balçık, çoğalır. Selâmlaşılır…
– Nasılsın?
– İyiyim. Siz nasılsınız? Eşiniz nasıllar?
– İyi kendisi. Geçerken uğramıştım. Nasıl gidiyor işler?
– İyi gidiyor.
– Yardım edebileceğim. Soracağın bir şey var mı?
– Yok sağ olun. Zaten işim bitti.
– Çıkıyor musun?
– Çıkıyorum.
– Eşlik edeyim.
– Fakat eve gitmeyeceğim, yolunuzun üstü olmayacak, isterseniz…
– Arabayla değil mi? Sorun değil.
– Ne tarafa?
– Düz.
– Hangi tür müzikten hoşlanırsın? Torpido gözündeki kasetleri gösterir.
– Geçen seferki kaset var mı?
– Onu evde bıraktım. Eşim de seviyor o kaseti. Bunlar var.
– Fark etmez.
– O zaman yeni aldığım şu kaseti koyacağım. Bakalım beğenecek misin? Çalar.
– Trafik bu vakit çok sıkışıyor. Trafiğe bakar.
– Ne hanım hanımcık oturuyorsun?
– Hava serin bugün.
– Üşüyor musun yoksa? Ellerim üst üste. Eli ellerimin üstünde…
– Üşüyor musun? Bir eli kadının parmaklarıyla oynuyordur. Diğer eli direksiyondadır. Önlerinde arabalar durmuş, bekleşiyorlar. Trafik sıkışık. Kadına bakar. Kadının içi daralmıştır. Rahatsızdır.
– Ellerin çok güzel.
– Teşekkür ederim. Arkadan korna sesleri… Öndeki arabalar çoktan ilerlemiştir.
– Hiç böyle bir şey başıma gelmemişti, der muhasebeci. Elini elinin üstünden çekip vitesi bire atar. Önündeki araba boşluğunu kapatır.
– Tamam, der. Evet, şurada; sağda…
– Vaktin var mı? Bir kez daha hırlayalım mı? Geçen seferki gibi…
– Vaktim yok. Teşekkür ederim.
– Başka zaman?
– Bilmiyorum.
– Oldu o zaman. Geçen sefer ellerimi tutmamıştınız diyemez. Tutuk kalmıştır.
– Uğrarım yine.
– Eşinize selamlar.
-Söylerim.
Önündeki yeşil tahtaya tebeşirle bir şeyler yazılmış. Herkes tahtada yazılanları defterine yazıyordun. Ders notlarıdır bunlar.
Not almakla geçer zaman. Sıralarda oturan kişiler, ikişer ikişer. İkişer kişilik sıralar. Dersin ortalarındayken yanında oturanla konuşur. Başka derslerde de arada konuşur sohbet ederdi. Ders anlatılırken bir iki laf…
Yanındaki kadın;
– Bugün yine buluştuk biliyor musun? der. “Bilmiyorum nasıl bilebilirim ki?” içinden söylenir.
– Öyle mi? Nasıl geçti der?
– Benden hoşlanıyor. Bugün yine öpüştük biliyor musun?
“Hayır bilmiyorum” içinden söyler.
– Hiç öpüştün mü? diye ona sorar. ‘Niye öyle bakıyor?” der içinden. Tahtaya yöneltir bakışlarını. Onun bakışları üstünde. Aceleyle tahtadan, bu konuşma faslında yazamadığı yazıları defterine yazmaya koyulur. O da koyulur.
– İstersen sana gösteririm, der. İsterse ona gösterecek. Nasıl gösterecek. Gösterecek mi! Beyni sallanır. Gösterebilir. Neden olmasın? Olmaz. Bakmaya, yüzüne bakmaya çekiniyordur şimdi. Nasıl pat diye böyle söyleyebilir. Ne rahattır. Ona baktığını hissediyordur kadın.
– İster misin? diye yine sorar. İster mi? Gözleri hamam böceğini hatırlatır. Siyah gözlerini ayırmadan bakan hamam böceği… O hiç hamamböceği gözü gördü mü? Görmedi. Neden hamamböceğini çağrıştırıyor bu siyah gözler. Daha önce siyah göz görmemişti. Şu ders bir bitse… Parmağını kaldırmıştır hocanın sorusuna cevap vermek için. Parmağı havada. Hoca onu işaret eder. Parmağını ne zaman havaya kaldırmıştır. Soru nedir? Cevap nedir? Tahtaya kalkmış bulur kendini!
– Soruyu tekrarlar mısınız?
– Tabi, soruyu iyi dinle… Dinliyor. Beynimde yankılanır.
“İster misin?”
– Aynı cinsler birbirine gösterebilirler mi? Sınıfta çıt çıkmaz.
Cevap
-Aynı cinsler birbirine gösterebilir mi? Erkekler evliyken başkasının elini tutar mı? Yarın o bekar erkekle buluşmak zorunda mıyım? Heyecanlı ve tedirgindir. Yine pantolonun altından balçık sızıntısı başlar. Etrafındakilere bakar. Tahtaya bakar. Rakamlar vardır. Toplamalar, çıkarmalar, çarpmalar, bölmeler. Sınıfta çıt yoktur. Hoca da çıt yoktur. Herkes ona bakmaktadır.
– Dışarı çıkabilir miyim? Koyu bir balçık beline kadar… Beline kadar balçığın içindedir yine. O bekar erkekle buluşmuştur. Balkona çıkar. Çamaşırlara dokunur. Nemlidirler. Kuramamışlardır. Odaya döner. Televizyon açıktır. Başı ağrıyordur. Tek kişilik yatağa uzanır. Televizyonda film oynuyordur. Televizyonun sesi kısıktır. Yüzüstü yatıyordur.
Kimin evi. Kimin odası? Dışarıdaki çamaşırlar kimin? Boynunda bir çift el vardır. Ovuyordur boynunu. Uzun bir süre ovar. Saçlarını okşar. Elleri beline kadar iner.
– Başka biri olsa çoktan boynuma atılmıştı, der erkek.
– Başım ağrıyor der kadın. Boynunun altında, koltuk altlarında elleri… Elleri gezinir yanaklarında, dudaklarında. İşte öpüşmüştür. “Bu mudur öpüşme!!!” gittikçe rengi değişmeye başlamıştır belinden aşağısının. Gevşe biraz, der. Dudakları gezinir şimdi boynunda, yanaklarında, dudaklarında. Traşlı yanağı batıyordur yanağına. Kucağına alır. İçeri çift kişilik yatağın olduğu odaya götürür.
– Belime kadar, der. Uyarır onu. Belinden aşağısına cinsel temas istemediğini belirtir.
– Olur, der. Üstünü çıkarır. O da üstünü çıkarır. Üstünde, göğüslerini öpüyordur. Kıvranır, kasılır. Başı ağrır. Kapı çalar. Gelenler vardır. Erkek; üstünü giyinir telaşla.
– Giyin, der. Yatakta yatan kadına…
– Ne var ki giyinilecek, der. Zaten çıkarttığı gömleğinin önünü ilikler. Yüzüstü uzanır. Televizyonda film oynamaktadır. Sesini biraz açar. Yüzüstü uzanmaktan vazgeçer. Sırtüstü yatar. Başının altında iki yastık, filme bakmaya devam eder.
– Kim? Der.
– Aşağıdan, der. Beklerler gelecek olanları. Merdiven boşluğundan sesler gelir. Televizyonun açık sesine rağmen sesleri duyarlar. Eve girerler gelenleri tanımaz… Kadın fazla kıpırdatmadan bedenini tanımadığı yüzlere gülümseyerek selam verir.
– Hoş geldiniz.
– Hoş bulduk. Hasta mısınız?
– Merhaba? Neyiniz var? Geçmiş olsun? “Neyim var? Hasta mıyım? Ters giden bir şeyler mi var?” içinden geçirir. İçinden konuşur. “Başım ağrıyor biliyor musunuz? Ağrıyor mu? Gerçekten ağrıyor mu? Başım ağrımıyor aslında… Belki de ağrımıyor? Belki de hastayım. Belki de ters giden bir şeyler mi var! Etrafında gürültüler varmış gibi. Onların sesine karışmış başka insan sesleri duyar. Belden aşağısı balçıktır. Saklamaya çalışır. Ama balçıktır işte.
– Sesin soluğun içine mi gitti, der biri… Sesi soluğu içine mi gitti? Seslenir. Sesi çıkmaz.
– Hey yatağın kenarına bakın, der diğeri. Bakarlar. Birden geriye doğru çekilirler. Odadan yatağın kenarından akan balçığı görünce ürkerek çıkarlar. Orda tek başına kalır. Yatağın kenarında, bedeninden dönüşen koyu bir balçık sızar. Balçık. Ürkülecek biriymiş gibi ona ürkerek bakarlar. Belden aşağısı balçığa dönüşür. Kımıldayamaz. Kımıldadıkça yatakta kendinden akan balçığa gömülür. Belinden aşağısı balçıktır.
Odanın kapısını kapatırlar. Akan balçığın diğer odayı kaplamaması için. Oda beline kadar balçıkla dolar. Onlar ürkmüş kapının deliğinden arada bakarlar. Delikten kısa aralıklarla ışık sızar. Onların gölgesi ışığı kapatır bazen. İçinden düşünür. “Delikten bakanlar var. Pencerem var. Dışarıya bakıyorum penceremden. Diğer insanların arasında ayrı bir yerde balçığın içindeyim” der. “Onlar açık olan kapıyı da kapattılar! Kulaç atsam mı?” der. Orda yatağın içinde beline kadar balçık olan ve belinden aşağısı da balçık olan haliyle üstüne kapalı odada yatakta yatmaya devam eder…
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununca korunmaktadır/
81. Maddesi gereği her eserin tamamının telif hakları yazara aittir.