DOKUNSUN PARMAKLARIN
Hayatımda tanıyabileceğin farklı biri var mı? Var mı denizlere atabileceğin, sırtını sıvazlayabileceğin, ona çarptığında, ittiğinde sana kızmayacak, darılmayacak, kötü davranmayacak biri? En güzelini yaşamak istediğinde, “Hayır” demek lüzumunu duymayacak. Hayırları esneterek söyleyecek, hep bir sonraki güne bırakmayı düşündüğünde bundan pişman olmayacağını bildiğin biri var mı? Var mı hayatında bana benzeyeceğini sandığın başka bir insan? Çıkacak mıdır ki karşına yeni bir ben? Sadece gökyüzü bulutlarla kaplandığında ve gök gürlediğinde belki bir gölge belirecek ve sen o zaman o gölgeye sarılacaksın.
“Hayır…” larla severken birilerini, hani köpek kulübesinde havlar, severken seni ısırır ve ertesi güne kuyruk sallar ya, kuyruk mu sallamak gerek sevgiye? Hani dondurma yersin burnunla, birileri yalar burnunu, yalarken birden ısırır, burunsuz kalırsın ya, kim yapar ki sana başka bunu? Kim yalar ki ardından yüzünün ortasından akan kanı? Ben yalarım. Ben baştan aşağıya yalayabilirim seni. Yalarken senin gerginliğini gevşetebilirim. Belki de buharlı ütü basarım aniden. Ezik başının üstünde kahkaha atarım çılgınca. Bana gülümseyip de gözlerime derin ve çarpıcı baktığında çöp saplarım iki tane. Ve belki de her haline rağmen seyrederim sevgiyle.
Seni sevişime bunlar. Hani kim ki parkta otururken başkasının parmaklarını tutan, benim de parmaklarıma dokunan, etkileniyor muyum diye beni yoklayan, sen iki insanında parmaklarını severken birbirlerinden onları habersiz sanıp; ben ise sadece ait olsun diye gizliden yanımızda oturan diğer insanlara fark ettirmeden çıkarıverir bıçağımı, belki de makasımı keserim parmaklarını ve eve gittiğimde kestiğim parmaklan diktiririm binlerine, kendi ellerimin içine. Böylece hep dokunur kalırsın bana, sadece ellerimi, parmaklarımı hisseder bundan sonra parmakların kendi zevkin ışığında.
Seni seviyorum. Seni seviyorum derken sana, duymazdan gelirsin. Duymazdan geldiğin içinde kulaklarını öpmek isteyip ısınırım sonsuza dek. Ağzımda kalan kulağını keyifle çiğnerken bilirim ki artık beni duyacaksındır.
Daha neler yaparım senin için bunları bilirsin. Bilirsin bir daha benim kadar farklı olmayacak bilileriyle rastlaşmaya- cağını ve belki de sırf bu yüzden ihmal edersin bilerek. Bilerek çünkü sevgiden korkarsın, sevginin gerçekliğinden ürkersin, aslında neler yaptırabileceğinden eminsin. Bütün sınırların ötesine geçebilirsin. Yok olmaktan korkarsın. Sevginin seni yok edebileceğini sanırsın. Halbuki her gün sırf senin için yıkanıp, derimden bir kat kaldırıp kavanozlara sakladığımı bilmezsin. Senin için eskittiğim bu bedeni bir gün kabullendiğinde; kat kat yeniden giyineceğimi ve belki o gün beni giyinmiş olarak gördüğünde hiç de korkulacak biri olmadığımı anlayacaksın.
Çıplağım. Her çıplak oluşumda soyuyorum kendimi. Sen çıplaklığımdan iğreniyorsun, kırmızı derisiz etimden iğreniyorsun ve ben yine de sevgim adına soyunmaya devam ediyorum. Tek gözlerimle sıçrıyorum sana. Bu da yetiyor diyorum, yetmediğini biliyorum. Yetmediğin için de her sefer bir kere daha diyerek başka sevgilere kaptırıyorum… Soyduğum deriler çoğaldı. Kırmızı etli vücudum iyiden iyiye korunmasız kaldı. Kanlandı her yeri. Yere çıplak ayak basamaz oldum. Vücudum sızdı. Kendim kemiğe döndüm.
O gün odaya köpekler girdi. Yine de seni sevdiğimi söyledim. Kemiklerimi kokladılar. Üzerinde kalan etlerimi kemirdiler önce, sonrasında da birer birer götürdüler her parça kemiğimi. Halbuki ben seni beklemiştim. Senin hayatına çıkacak tek farklı beni şimdi bırakmadılar sana. Bırakmadılar.
Parmaklarımı unuttu köpekler. Kemikli parmaklarım yine de soyunmaya devam etti. Sonsuza dek senin kim olduğunu hiçbir zaman bilmeden sevdi.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununca korunmaktadır/
81. Maddesi gereği her eserin tamamının telif hakları yazara aittir.