ANKARA ODTÜ’YLE GÜZEL
Şehre yaklaşan yolcu otobüsü
kırmızı ışıkta durunca dev gibi Sikorsky
helikopterin sesi daha net duyulur hale geldi. Bu sırada yaşları yetmişlerde
görünen iki ihtiyardan biraz daha genç olanı, dünyadaki bütün Sikorsky
helikopterlerinin performans yazılımlarının ODTÜ Teknokent’te yapıldığını
söylüyordu diğerine. Otobüsteki birçok kişi bu sözleri duymuş ve gururlanmıştı.
Haklıydılar…
Sikorsky ise geniş çam ormanının üzerinden süzülerek güney yönünde
gözden kaybolmuştu. Ormanın bittiği -daha
doğrusu başladığı- yerde Ankara çoğalıyordu.
Ankara haritasını inceleyenlerin gözüne epeyce geniş bir
alana yayılmış bu orman çarpar ilkin. Büyük çoğunluğu ODTÜ ormanlarından oluşan
bu zenginlik şehir merkezindeki beton fazlalığına inat el sallar durur yeşil
yeşil.
Yaklaşık 4500
hektar yer tutan ODTÜ ormanı ülkemizdeki pek çok yerleşim
biriminin yüzölçümünden daha fazladır. Çoğu kişi ayırdına varmasa da bu orman, küresel
ve yerel bütün kirletenlere karşı sadık bir hizmetçi gibi temizler durur koca
şehrin iklimini.
Ankara dışına çıkıp da aynı coğrafi bölgede yer alan başka
şehirlerle bir karşılaştırma yapınca çok
daha iyi görülür iklimdeki farklılık. Ama maalesef bu ormandan uzak kalmış Ankara köşeleri çarpık
bir kentleşmenin insafına terkedilmiştir.
Yani güzel olan ODTÜ’lü Ankara’dır.
Son aylarda Kızılırmak suyuyla, son epeyce yılda belediye
başkanı ve “18. Türk Büyüğü” Melih Gökçek’in bodoslama saldırılarıyla ve
elbette ki ülke siyasetini tayin eden politikaların vitrini ya da kaynağı olma
konumuyla her daim ön planda olan bir şehirdir Ankara. 13 Ekim 1923 tarihinde
başkent ilan edilişinden bu yana pek çok kentin başından geçmeyen deneyimler
yaşamış, pek çok kentin asla ulaşamayacağı sınırlara ulaşmıştır. Yaşanan kimi
sorunların kaynağında da bu büyüme vardır zaten.
Kimi şairlerin ona geldiklerinde en sevdikleri şey bir an
önce İstanbul’a dönmekti. Kimileri denizi yok diye memleketten bile saymazdı
onu. Kimileri Kurtuluş Savaşımıza karargâhlık yapan başkenti bozkır diye
küçümserken, kimileri koskoca Osmanlı İmparatorluğunun izlerini taşımadığı için
suçlardı adeta. Ama elbette ki hiçbiri yarınları doğru tespit edecek bir
öngörüye sahip değildi.
Bilmedikleri bir başka şey ise; ODTÜ gibi bir bilim yuvası
ve demokrasi kalesinin Anadolu’nun bu kuru bozkır kalabalığında bir kardelen
gibi açarak hem Ankara’yı hem de o çok özledikleri şehirleri ihya edecek
olmasıydı. Bu ihya, ne sadece bozkırı yeşerten ve herkesin imrendiği devasa bir
ormana çeviren kolektif bir kampanyanın meyvesiydi; ne Sikorsky
helikopterlerine yazılım üretecek bir bilginin örgütlenmesiydi, ne de başkentin
ve ülkenin ve giderek Ortadoğu’nun güncel sorunlarına pratik çözümler üretecek
bir teknik eleman ordusunun yarattığı zenginliklerdi.
ODTÜ’yü Ankara’yla bütünleştiren, Ankara’yı ODTÜ’süz
düşünülemez hale getiren en önemli nedenlerden biri de; kimilerinin ODTÜlü
duruşu, kimilerinin ODTÜ ruhu diye tanımladığı bir şekillenmenin, ülkenin en
temel sorunlarına her dönem sahip çıkmasıydı. Bu da sadece Ankara’nın değil
bütün ülkenin ekmek su kadar ihtiyacı olan demokrasiyi daha fazla öğrenmesi
demekti. ODTÜ sadece mühendis yetiştirmiyor, seveninden sevmeyenine herkese demokrasiyi
gösteriyordu.
Halkın hemen her kesiminde “ODTÜLÜ” denince teslim edilen
bir hakkın başlıca nedenlerinden biri bu
olageldi yarım yüzyıl boyunca. Daha demokratik bir ülke için pek çok
öğrencisini ya da mezununu yitirmiş bir “okul”, elbette ki insan sağlığına
zararlı Kızılırmak suyunun Ankara çeşmelerinden akmasına ya da Dikmen
vadisindeki yoksul Ankaralıların evsiz barksız kalmasına seyirci kalmayacaktı örneğin.
O duruş, o ruh elbette ki Ankara’yı Ankara yapan cumhuriyetin kazanımlarına
sahip çıkacak; demokratik, laik ve tam bağımsız bir Türkiye için elinden geleni
yapmaya çalışacaktı.
Torunu ODTÜ’de ilk yılını okuyan ihtiyarın Ankara’ya geliş amacı basit
bir ziyaret değildi. Torununun arkadaşlarını tanıyacak, kaldığı yurdu
inceleyecek ve elbette ODTÜ’yü görecekti. Stadyumdaki yazıyı da mutlaka görmek
istiyordu.
O yazıyı aklına getirdiğinde kafası yine sık sık yaptığı gibi derin
düşüncelere daldı. Yurdun her köşesinde tarikatçıların boş durmadığını, her
geçen gün faaliyetlerini arttırdığını çok iyi gözlemliyordu. Üniversiteyi yeni
kazanmış öğrencileri kendi yanlarına çekmek için neler yaptıklarını duydukça
endişeleniyordu. Torununa güveniyordu ama işi sağlama almaktan hiçbir zarar
gelmezdi. İlk yüze girmeyi başarmış torunu emindi ki tarikatçıların kapmak
istedikleri bir gelecekti.
İhtiyar birkaç gün içinde görevini tamamlamış ve mutlu bir
şekilde memleketine dönmüştü. Bir türlü içine sindiremediği şey Ankara Büyükşehir belediye başkanı Melih
Gökçek’in nasıl olup da bu eşsiz bilim yuvasına saldırmasıydı. Üniversite
sınavlarına giren milyonlarca öğrencinin rüyalarını süsleyen bir üniversiteye
girmek hiç şüphe yok ki öğrenciler için büyük bir mutluluktu, ama bu aynı
zamanda Ankara ve Ankaralılar için de büyük bir övünç kaynağı değil miydi. O
halde Ankara’nın en yetkili insanlarından biri hangi hakla bu güzide okula
saldırıyordu. Ankara’nın dev bir
metropole dönüşmesinde ODTÜ’nün payı inkar edilebilir miydi?
Yanıtlarını da kendi vererek işine koyuldu ihtiyar.
İstisnasız her yıl yerleştirme sınavında ilk yüz öğrencinin
kazandıkları bölümlerin pek çoğunun ODTÜ’den olması, mezunlarının iş bulma
konusunda başka üniversitelere göre çok daha şanslı olması bile elbette ki
ODTÜ’deki “kaçak binalar” suçlamasında Melih Gökçek’i ve tayfasını yalnız
bırakmaya yeterdi. Melih Gökçek Ankara’dan çok şey götürmüştü ama
ODTÜ Ankara’ya her zaman kazandırmıştı ve bunu en iyi
görenler Ankara’da yaşayanlardı.
Ankara tüm yanlış politikalara rağmen güzelleşirken,
binlerce ODTÜ mezunu o güzelliğe doğrudan yaptıkları katkı için gururluydu.
Resmi kurumlardan kendi kurdukları işyerlerine, özel sektörden belediyeye dek
hemen tüm işkollarındaki üretim alanlarında belirleyici pozisyonlarda görmek
mümkündü onları. Kütüphanesiyle, kongre merkeziyle, spor salonlarıyla
ormanları, dereleri, arkeolojik çalışmalarıyla; araştırmaları, yayınları,
buluşlarıyla… Teknokent’i, üniversite anlayışıyla ODTÜ Ankara’ya çok şey
kazandırıyordu.
Ankara’dan Melih Gökçek çıkarsa Ankara hiçbir şey kaybetmezdi
hatta belki de çok şey kazanırdı ama Ankara’dan ODTÜ çıkarsa Türkiye çok şey
kaybederdi.
Ankara ODTÜ’yle güzel!