Antiochepedia[1]
Bir Blog Sayfası ve Düşündürdükleri
Ansiklopedi sözcüğünden ilham alınarak verilmiş bu ad bir blog sayfasının başlığı. Başlığın devamında da “Antik Antakya Üzerine Esintiler” yazıyor.
Blog, 2008 ila 2018 yılları arasında Antakya üzerine yazılmış ve tamamı Antakya’nın “Doğunun Kraliçesi” olduğu dönemleri anlatan çok sayıda makaleden oluşuyor. Son yazı Ekim 2018’de kaleme alınan “The Plethron & the Xystos” başlıklı yazı. Plethron Antakya’daki antik güreş stadyumu, Xystos da oyunlarda kullanılan bir başka yapı… Malalas, Xystos’un Commodus döneminde (MS. 180 – 192) tarihleri arasında inşa edildiğini söylüyor.
Blog sayfasında bu iki yapı gibi pek çok yapı hakkında da bilgiler aktarılıyor. Bu bilgilere ulaşımda en çok göze çarpan ayrıntı ise onların elde edildiği kazıların çok önemli bir bölümünün Fransız işgal dönemi sürecinde olması. O yıllarda yapılan kazılarda ortaya çıkan eserlerin ne kadarının ülkede kaldığı ne kadarının dışarıya kaçırıldığını kimse bilmiyor ama uluslararası çapta ticaret yapan herhangi bir internet sitesinde bile şu an dışarıda olduğunu anladığımız pek çok şeyin satılık olduğunu üzülerek görebiliyoruz.
Nitekim blog sahibi bu sitelerin en gelişmişlerinden birinde düzenli olarak “Antioch” sorgusu yaptığını aktarıyor ve birinde rastladığı bir haritanın ise şu an kendisinde olduğu anlaşılıyor. Sadece bu blog sahibinin hiç ihmal etmeden yaptığı bu düzenli araştırmalar bile Antakya’dan hala bir şeylerin kaçırılmaya devam ettiğini gösteriyor.
Blog sahibi kendisini “ANTIOCHIAN” olarak tanıtıyor profilinde. Profili biraz daha araştırınca Fransa’da yaşayan birisi olduğu çıkıyor. Antakya’ya bu kadar uzak olmasına rağmen 2000 yıl önceki Antakya’yı belgelerle, dipnotlarla, yorumlarla gözümüzün önüne seriyor. Henüz 100 yıl öncesi hakkında bile yeterli bilgiye sahip olmadığımız düşünülürse bu yaptığı işin ne derece önemli ve değerli olduğunu tespit etmek gerekiyor her şeyden önce. Sadece bilgi vermekle kalmıyor, son derece akılcı yorumlarda da bulunuyor. Ama buradan en çok anlaşılması gereken şey ise Antakya hakkında pek çoğundan muhtemelen haberimizin dahi olmadığı ya da ancak piyasaya sürüldüğünde ayırdına varabildiğimiz çalışmaların kesintisiz yapılıyor olması. Üstelik bu çalışmalar son derece bilimsel verilerle yürütülen akademik nitelikte çalışmalar…
Blog sayfasında dikkat çeken makalelerden biri de Amik gölüne ilişkin olanı. Amik gölünün kurutulmasını “Türkiye’nin yanlış modernleşme hamlelerinden biri” olarak değerlendiren yazar en doğru çözümün gölün yeniden ortaya çıkmasını sağlamak olarak görüyor. Bu arada Afrika’dan yayılan kuşların biricik geçiş noktası üzerine kurulan havaalanını da unutmuyor.
Bir başka ilginç yazı ise 23 Aralık 2013’te kaleme alınan ve Köpek Kapısı kazılarını anlatan yazı. Princeton Üniversitesi tarafından 1934 yılında yapılan ve son derece kapsamlı olduğu bilinen bu kazılar ve planları hakkında bir tek yorum dışında tek kelime açıklama yapılmamış olması ise işin en tuhaf ve çarpıcı yönü. Kazı notlarının ve planlarının açıklanmaması demek kazının hiçbir aşamasından emin olmamak demek çünkü.