Site icon Dergilerden, Filmlerden, Kitaplardan

“CHANSON D’ANTIOCHE”

CHANSON D’ANTIOCHE”

CHANSON D’ANTIOCHE”

“CHANSON D’ANTIOCHE”

İlyada, Odisseia, Gılgamış gibi çok önemli destanlar günümüzden binlerce sene önce yazılmasına rağmen bugün bile hemen her gün bir biçimde karşımıza çıkarken, bundan 900 küsur sene önce benzer bir amaçla yazıldığının tahmin edilmesi hiç de güç olmayan Antakya Şarkısı hemen hemen kimsenin ilgisini çekmiyor. Yaklaşık 9000 dizeden oluşan bu epik şarkının amacı kuvvetle muhtemel ki kutsal topraklara gerçekleştirilen haçlı seferleri sırasındaki “kahramanlıkları” gelecek kuşaklara aktarmaktı. Ama gel gör ki Chanson D’Antioche 1848 yılında Alexis Paulin Paris tarafından basılana dek unutulmuş gitmişti.
Evet haçlı seferleri nihai olarak başarıya ulaşamamıştı ancak 9 kez gerçekleştirildiği genel kabul gören bu seferlerin içinde tek başarılısı 1. Haçlı Seferi olmasına rağmen ve Chanson d’Antioche tam da bu seferi konu edindiği halde, bu epik şiir hiçbir zaman amacına denk düşen bir itibar görmedi. Bunun en önemli nedeni ise elbette ki bu seferde yapılan Haçlı barbarlığının hatırlanmak istenmemesi olsa gerek. Keza kutsal mızrak gibi dahiyane bir icadın çok da uzun bir zaman geçmeden fiyaskoya dönüşmesi ve onu bulduğunu iddia eden Peter Barholomew’ün ateş üzerinde yürümeye zorlanarak öldürülmesi de kahramanlık dizelerine hiç yakışmayan tarihsel gerçekler…
Şarkıda sözü edilen “kahramanlıklardan” birisi ve en önemlisi ise bildiğimiz yamyamlık. Ya da hanibalizm… Ama günümüze dek birinci haçlı seferi hakkında çekilmiş hemen hiçbir belgeselde rastlamayız ona, bunu konu etmese de bir biçimde sözünü eden yazarlar, makaleler hatta kitaplar olmasına rağmen yamyamlık gündeme geldiğinde en sık rastlanılan sözcük “iddia”dan öteye gitmez. Kimileri de düşen bir uçak enkazında sağ kalan bir kişinin mecbur kalıp ölü kazazedeleri yemesi kadar doğal karşılayabilmektedir olan biteni.
Ama karşıt iddialar herkesin kabul ettiği Marra’dan başka Antakya, hatta İznik kuşatmalarına dek uzanmaktadır. Örneğin Wikipedia Birinci Haçlı Seferi’nde yamyamlık iddialarının çok yaygın olduğunu yazar. Bu seferin güzergahının İstanbul’dan başlayıp İznik’le devam eden ve Anadolu’yu kuzeyden ve batıdan güneye ve doğuya doğru kat ederek Antakya’ya, ardından Marra’ya sonra Kudüs’e uzanan devasa bir hat olduğunu unutmamak gerekir…
Evet Marra’daki yamyamlık açık bir biçimde kabul edilmektedir. Yabancı birçok kaynakta da onayını görürüz bunun.
Bar Ilan Üniversitesi’nden David Malkiel “The underclass in the First Crusade: a historiographical trend” isimli makalesinde Timothy Reuter tarafından 1992’de kaleme alınan “Warriors and Churchmen in the High Middle Ages” isimli kitabın ‘Peter Bartholomew and the role of ‘the poor’in the first crusade’ başlıklı bölümüne dayanarak Marra’daki hanibalizmi hatırlatır.

Europe and Its Cannibals (Avrupa ve Yamyamları) başlıklı makalesinde Jen Paton, Birinci Haçlı Seferi’nde Antakya’daki insanlık dışı uygulamalardan söz eder. Paton bu makalesinde Marra’nın yamyamlığın görüldüğü ilk yer olduğunun söylenmesine rağmen Chanson d’Antioche’a ve Jay Rubenstein’ın “Cannibal and Crusaders” (Yamyamlar ve Haçlılar) isimli kitabına başvurarak bu barbarlığın orijinal yerinin Marra’dan birkaç ay önce alınan Antakya olduğunu yazar. Alıntıladığı kaynakta bizzat ordu komutanlarının cesetlerin yendiğini anlatan bir mektubu Papa’ya gönderdikleri söylenmektedir…

Mohd Yaseen ise “The Betrayal of the First Crusade” makalesinde “Haçlıların başına açlık ve hastalık düştü; hatta bazıları yamyamlığa dönüştü, Türk cesetlerini yiyorlardı” der…

Konuyu ülkemizde “Türklere Karşı Haçlı Seferleri” isimli kitabında anlatan Raşid Erer bu destandan şöyle bir alıntı yapar:

“Asaletlü Piyer l’Hermit otağının önünde oturuyordu.
Kral Tafur birçok adamları ile çıkageldi.
Bunlar bin kişiden fazla ve açlıktan şişmiştiler.
‘Asaletmeab! Rahmetli Rahman adına bana yol göster,
Zira açlıktan ve zayıflıktan ölüyoruz,’ dedi
Piyer cevap verdi: ‘Cebin ’ olduğunuzdandır’, dedi
Haydi şurada ölmüş olan Türkleri toplayınız
Tuzlar ve pişirirseniz, pekala yenir onlar
Kral Tafur, ‘Doğru söylüyorsunuz’, dedi
Otağdan ayrıldı, avanesini çağırdı,
Toplandıklarında on bin kişiden çoktular,
Türkler yüzüldü barsakları çıkarıldı
Etlerinden haşlama ve kebap yapıldı.
Doyasıya yediler, amma ekmeksiz olarak,
Bunu gören putperestler (Türkler?) pek korktular,
Et kokusundan hep duvarlara daynadılar.
Yirmi bin putperest bu aveneyi seyretti;
Ağlamadık Türk kalmadı.”
(Antakya Destanı, Brentano, 57-58)

Amin Maalouf’un «Arapların Gözünden Haçlı Seferleri» isimli kitabında Antakya’nın düşüşünü anlatan bölümde Chanson D’Antioch’tan ve Antakya’daki hanibalizmden bahsedilmez ama kitabın bir başka bölümü «Marra Yamyamları» başlığını taşır ve bu bölümde Marra’da yapılan yamyamlık hakkında bilgiler vardır.
“Burası yabani hayvanların kol gezdiği bir çayırlık mı yoksa benim evim mi, doğduğum yer mi, bilmiyorum!
“Maarralı (Maarratü’n-numan) isimsiz bir ozanın bu ıstırap çığlığı basit bir üslup numarası değildir. Bu sözleri harfiyen ele almak ve onunla birlikte kendimize sormak zorundayız ne yazık ki: 1098 yılının o son günlerinde Suriye’deki Maarra şehrinde böylesine korkunç ne yaşanmıştır?”
Öte yandan Maalouf, Tafur çetelerinin özellikle Müslüman eti yemek istediklerini ve bunun sadece açlıkla ilgisinin olmadığını aynı zamanda bağnazlık olduğunu yazar.