FİL’SİZ BAHÇE
Hayvanat Bahçesi denince ilk akla gelen hayvanlardan birinin fil olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Kendi küçüklüğümden hatırlıyorum da oraya gitme şansı bulduğumuzda ilk görmek istediğim(iz) şey her daim fil olurdu. Nehir’e o fili görmek kısmet olmadı. Ne altı yedi yıl önce hayatını kaybeden filin yeri doldu ne de çocukların hayvanat bahçesinde ilk görmek istedikleri hayvan değişti. Nehir de belki yenisini koymuşlardır diye yine oraya gitmek istedi. Ben de her gittiğimde eskisinden biraz daha bir şeylerin yittiği bu bahçeye götürdüm onu. Tahminlerim gibiydi her şey. Pislik diz boyuydu yine, kafeslerin birçoğu boşalmıştı.
15 lira vererek ve sanırım 6-7 dakika süren bir fayton “yolculuğu”nda önce bir dakika kadar içi pis su dolu çirkin kocaman bir havuzun yanından, ardından keçi, kuş gibi her yerde görebileceğimiz birkaç hayvan kulübesinin yanından geçtik, yalan olmasın arada birkaç tane hayvanat bahçelik hayvan da gördük. Bolca dinozor heykelini de tanıdıktan sonra turumuz bitti ve uzun yürüyüşlerle bir başka hayvan görme umuduyla gezimize devam ettik. Muhtemelen Nehir de aradığını bulamadı ki her semtte kolayca bulabileceğimiz bir kaydırakta ve salıncakta yarım saatten fazla oyalandı. Yeterince bir şey göremediğinden ve çok da yorulduğundan bir yarım saat kadar da Lunapark bozuntusu bir yerde geçti.
İçeriye giriş ücretsizdi ama her nedense bir damla içecek su bulmak mümkün değildi. Dönüş yolunda ise Hayvanat Bahçesi’nin taşınacağını söyledi taksi şoförü.
Hayvanları ne kadar önemsiyorlar bilemem ama tahminimce en kolay onları taşıyacaklardır, Ankara’nın en bilinen yerlerinden birinin kim bilir hangi amaçla değişmesi ya da milyonların anılarının nasıl taşınacağı ise merak konusu…
Bu sitede ilginizi çekebilecek diğer kategoriler, bağlantılar
Blog Sahibinin (Kamil Akdoğan) Yazıları