İSRAİL KATLİAMLARINA “DUR!” DEMEK
Eşine az rastlanır bir pervasızlıkla saldırıyor İsrail… Çoluk çocuk demeden katlediyor, sivildi değildi demeden vuruyor, evdi camiydi dinlemeden bombalıyor… Kulaklarını falan da tıkadığı yok üstelik, zira kulağına gelen seslerin en şiddetlisi bile onu
yolundan alıkoyabilecek güce dönüşemiyor.
Hedefinde sadece “terörist” ilan ettiği Hamas ya da varlığının karşıtı diğer gruplar olsa, bugüne dek İsrail’in her yaptığına onay verenler yine hiçbir şey olmamış gibi davranacaklardı, ama bu kez birçoğu eleştiri yapma gereksinimi duyuyor… Çocuk, kadın binlerce cesedi kendi kamuoylarına anlatmakta güçlük çekiyor kimileri. Sonuç itibariyle bakıldığında ise bütün eleştiriler havanda su dövmekten öteye gitmiyor. Sorun da burada düğümleniyor zaten. Alkış tutmayanlar sadece eleştiriyor ya da mış gibi yaparak iç tepkilerden uzakta kalabilmenin çarelerini arıyor. Bu satırlar yazıldığı güne dek göstermelik toplantılar, hamasi nutuklar fare bile doğurmadı.
Eleştiriden bir şey çıkmayacağını bilen İsrail ise “Bu daha ne ki”, diyerek saldırıyor da saldırıyor. İnsanları her sabah uyandıklarında o gün kaç kişi öldüğü sorusuna yanıt aramaya alıştırarak saldırıyor. Alışan kanıksıyor. Sonrası ise İsrail katliamlarının rutin haberler haline gelmesinden başka bir şey değil.
Şayetle başlayan hiçbir cümle herhangi somut bir sorunun çözümüne katkıda bulunmadı ama dünyanın herhangi bir sokağındaki herhangi bir aklı başında insan ister istemez aynı şeyi soruyor. İsrail’in bu yaptığını bir başkası yapsa, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere tüm dünya ayağa kalkardı, diyor. Ve onlar şu haklıydı bu haksızdı diye ayırt etmeden sıralamaya kalktıklarında pek çok örnek buluyor…
Irak’ın henüz Saddam’la yönetildiği zamanlarda Kuveyt’i işgal etmesi bugün çarptırıldığı cezanın önemli kilometretaşlarından biriydi örneğin. Çin Kore’ye girdiğinde bütün hür dünya(!) toplanmış Kore’ye sefere çıkmıştı. Kıbrıs çıkarması nedeniyle uzun yıllar süren ve hala farklı biçimlerde devam eden ambargo da eklenebilir örneklere… Keza Sovyetler’in Macaristan’a, Çekoslovakya’ya, Afganistan’a saldırıları, Kosova ve Bosna’da yaşananlar, Rusya ve Çeçen sorunu… diğer bazı akla gelenler…
Hepsi karşısındaki “hür dünya”nın tutumu, dünya nasıl yönetiliyor sorusunun yanıtını veriyor aslında.
İsrail 11 Eylül sonrası oluşan konjonktürü kendi lehine çevirmek için elinden geleni yapıyor. Bulunduğu coğrafyada yer alan islam ülkeleri için gerçek bir çıbanbaşı olan bu devlet, dünyanın efendileri için ise o bölgede en güvenilir kale olma özelliğini sürdürüyor. Pervasızlığının altında yatan neden de bu zaten. Onlarca bölgede benzer nedenlerle sürece müdahale edip “huzuru tesis ettiğini” iddia eden Birleşmiş Milletler, söz konusu İsrail katliamı olduğu zaman kılını dahi kıpırdatmıyor ya da mış gibi yaparak göz boyamak istiyor. Ama katliam hızını bile kesmiyor.
Kendi insanı onaylamadığı halde ona karşı çıkamayanlar, onu alkışlayan büyük güçlerin elinde piyon olmanın sancılarını da yaşıyor belki. Ama o büyük güçler ile aralarında oluşmuş ilişki kendi insanının sesini dinlemeye bir yere kadar izin veriyor. Sonrası ise takiyyeden başkası değil. Öte yandan ülkemizde olduğu gibi kimi çevreler güya İsrail’in tam karşıtı görünen hamasi söylemlerle bir başka büyük tehlikeyi,
yani dinler arası kutuplaşmayı tırmandırıyor. Minicik çocuklar İsrail’i
protesto adına Yahudi düşmanlığına itiliyor, İsrail’i protesto adına bir halk
tümden lanetleniyor. Böyle bir gelişme ise insanlığa hiçbir fayda sağlamaz ama
İsrail’e ve patronlarına daha rahat at oynatmak için fırsat verir sadece.
Şayetle başlayan hiçbir cümle herhangi somut bir sorunun çözümüne katkıda bulunmadı ama dünyanın herhangi bir sokağındaki herhangi bir aklı başında insan çok iyi biliyor ki, dünyayı yönetenlerin kuyruk suyundan ayrılmayan hiçbir yönetim hiçbir zaman o büyük güçlerin iradesini hiçe sayma cüretini gösteremedi. İsrail’e karşı güçlerini birleştirememekten şikayet eden ya da hiç kimsenin İsrail’i durduramadığından yakınan her kim varsa, bu karşı koyma cüretinin de ancak
ulusal bağımsızlıktan geçtiğini görmek zorunda… Hamasi sözlerle hiçbir yere
varılmıyor.
Kamil Akdoğan