Site icon Dergilerden, Filmlerden, Kitaplardan

İŞTE TARIMDA GELİNEN BİR NOKTA

Türkiye’nin sanayileşmesini istemeyen dış güçler, ülke
içindeki yerli işbirlikçilerle birlikte Türkiye’nin “bir tarım ülkesi” olduğunu
tespit etmişlerdi. Böyle bir ülkenin sanayiye ne ihtiyacı olabilirdi ki? Geniş
ve verimli toprakları, üzerinde yaşayan insanlardan çok daha fazla bir nüfusu
besleyebilecek yeterlikteydi. Nitekim Türkiye; dünya üzerinde kendi kendini
besleyebilen yedi ülkeden biriydi.

 İktidar kaynaklı olsun, muhalefet kaynaklı olsun pek çok
tartışmada tekerleme gibi kullanılırdı bu olgu. Gerçekten de çok büyük bir
başarıydı.

Aradan yıllar geçti…

 Neoliberalizm denilen uluslararası soygun düzeni bütün
dünyayı alabildiğine ele geçirdi. “Tahıl ambarı” Türkiye, bir bakmıştık ki
dışardan buğday ithal etmeye başlamıştı. Kuşkusuz bu gelişme uluslararası
soygun düzeninin planlarından biriydi. Hedef sadece sanayileşmeye engel olmak
değil, tarımda da tamamen dışa bağımlı hale getirmek yani o bir zamanlar kendi
kendine yeten tarımı bitirmekti.

 Başarılı da oldular.

 Artık pek çok kalem tarım ürünü ithal edilmekte.

Peki ya ihracat yok mu? Elbette var, üstelik hala önemli de
bir yer tutuyor ülke ekonomisinde ama yanlış politikalar zarar vermeye devam
ediyor.

 Rusya’da yapılan bir araştırma sonucunda Türkiye’den ithal edilen
domates, patlıcan, limon gibi sebzelerde fazla miktarda prestit ve nitrata
rastlanmış. Bunlar kimyasal maddeler ve fazlası elbette ki insan sağlığına
zararlı.

 Sonuç; Rusya bu sebzelerin Türkiye’den ithalatına son
vermiş. 7 Haziran 2008’den itibaren en güvendiğimiz tarım ürünlerini en büyük
pazarlardan birine satamayacağız artık.

 Ne diyelim, Avrupa Birliği alır belki!?