KÜBA DEVRİMİ 50 YAŞINDA HASTA SIEMPRE
Diktatör Fulgencio Batista 1 Ocak 1959’da çeyrek yüzyıla varan saltanatının kırıntılarıyla beraber Küba’yı sonsuza dek terk ederken devrimin başarıya ulaştığını dosta düşmana muştulayan bir ulaktan farksızdı.
Aslında Küba devrimi yaklaşık 5 buçuk yıl önce başlamıştı. “M-26-7” simgesiyle (Movimiento 26 de Julio – 26 Temmuz Hareketi) devrimin bayrağına da esin olan Moncada kışlası baskınında ateşlenmişti fitil. Bu saldırıya katılan gerillaların önemli bir bölümü katledilse de, aralarında Fidel Castro dahil bir diğer bölümü yakalanıp cezaevlerine tıkılsa da, yayından çıkmış bir ok misali ilerleyecekti devrim. Kimi zaman mahkeme kürsülerinde “Tarih beni aklayacaktır,” diyen Castro’nun sözleriyle, kimi zaman Havana Üniversitesi’ndeki coşkulu gösterilerle sürecek ve ilerledikçe gürleşen bir alev topundan farksız
hale gelecekti. Moncada yenilgisine ev sahipliği yapan Santiago de Cuba ve Ernesto Che Guevara’nın mezarının yer aldığı Santa Clara devrimin ele geçirdiği ilk kasabalar olacaktı.
Şayet Küba Devrimi için umutlar 26 Temmuz 1953’te Moncado kışlasını basan bir avuç gerilladan ibaret olsaydı, Batista diktatörlüğünün kurşunları ve cezaevleri devrimi çoktan tarihe gömmüş olacaktı. Oysa devrimin ardında her devrimde olması gerektiği gibi bir halk vardı. Nitekim bu en büyük güç 1955 yılında aralarında Moncada baskınına katılanlar da olmak üzere tüm siyasi mahkumların salıverilmesini sağlayacaktı.
Salıverilenler arasında yer alan Fidel Castro ve kardeşi Raul Castro Meksika’ya sürgün edileceklerdi ama bu sürgün Küba devrimini örgütleyen çekirdek bir kadronun eğitilmesi gibi tarihi bir işlev görecek, ülkelerinde devrim isteyen yaklaşık 1200 genç burada eğitimlerini tamamlayarak devrimin vurucu gücü haline geleceklerdi. Fidel Castro’nun daveti üzerine Meksika’ya gelen Alberto Bayo isimli devrimci bir İspanyol general ise bu eğitimde çok büyük bir rol oynayacak ve sonrasında da savaşın önemli komutanlarından biri olacaktı.
Belki sayıca çok azdılar ama bütün tarihsel koşullar onlarla beraberdi ve hepsi de aynı hedefi gösteriyordu. Coşkularına ve inançlarına diyecek yoktu. Gruba Meksika’da katılan Ernesto Che Guevara, Castro’yu ve devrime olan inancını şu sözlerle dile getiriyordu. “Bir kez Küba’ya doğru yola çıkarsa oraya varacağına- bir kez oraya vardığında savaşacağına ve savaşarak kazanacağına yönelik eşşsiz bir inancı vardı”.[2]
Meksika’daki grubun bütün amacı Küba’ya geçerek ülkedeki mücadele arkadaşlarıyla birleşmek ve böylece devrimi büyütmekti. Aralarında Fidel Castro, Che Guevara, Raul Castro ve Camillio Cienfuegos’un da bulunduğu toplam 82 kişi Granma isimli yatla Tuxpan’dan bu hedef doğrultusunda ayrılmış ama planladıkları yerden daha doğuda bir yerde Küba’ya ayak basmışlardı.
Sonrasında ise Batista’ya bağlı silahlı kuvvetler tarafından vurulmuşlardı. Yedikleri bu darbe sonrasında 82 kişi içinde hayatta kalanların sayısı sadece 20’ydi. Ama o yirmi kişi devrime önderlik etmeyi başaracaktı. Nitekim
Fidel Castro’nun önderliğinde Sierra Maestra dağlarına yönelen grup zaman içinde toparlanmış ve Batista kuvvetlerine darbe üstüne darbe indirerek diktatörlükten bezmiş halkı yanlarına çekmeyi başarmıştı.
İrili ufaklı çatışmalar, Batista garnizonlarına düzenlenen saldırılar kısa sürede sonuç vermiş ve 30 Aralık 1958’de Camillio Cienfuegos’un komutasında Yaguajay çarpışması kazanılmış, 31 Aralık’ta ise Che ve beraberindekiler Santa Clara’ya girmişti. Granma yatının Küba sahillerine varışından sadece 25 ay sonra devrim zafere ulaşmıştı. Panikleyen Batista pılısını pırtısını
toplayıp kaçmıştı.
Başta burnunun dibindeki Amerikan emperyalizminin yıkmak için elinden geleni yaptığı Küba devrimi yarım yüzyılı geride bırakarak yeni yüzyıllara yelken açıyor. On yıllardır her türlü tecrit ve ambargoya maruz kalmış Küba halkı ise Batista’ya direnir gibi direniyor emperyalizme. Kimilerine göre dünyadaki “son komünist”e ev sahipliği yapan bu ada, oysa ki dünyanın dört bir yanındaki ezilenler için umut adası olmaya devam ediyor hala.
Kamil Akdoğan
[1] Che Guevara’nın Küba’ya veda için yazdığı mektubunun ardından sanatçı Carlos Puebla tarafından yazılan şarkı. Türkçe anlamı “Sonsuza Kadar”…
[2] Fidel Castro Ruz İlk Yıllarım, Türkçesi: Mehmet Harmancı, s XVII, Agora Kitaplığı, 1. Baskı, Haziran 2008
Bu sitede ilginizi çekebilecek diğer kategoriler, bağlantılar
Blog Sahibinin (Kamil Akdoğan) Yazıları