Kuşbaz Tahir Efendi
Kuşbaz Tahir Efendi, Hatice Eğilmez Kaya’nın 2017 yılında Roza Yayınevi tarafından birinci basımı yapılan bir öykü kitabı.
On altı öyküden oluşan kitap, insanı Hatice Eğilmez Kaya’nın dünyaya baktığı ve ona anlam biçtiği pencereden madde ile açıklanmayan yolculuklara götürüyor. Bu yolculuklarda herhangi bir dindar insanın pek çok yerde kolayca duygu ve düşüncelerine rastlayacağımız türden ritüeller yerine; geniş bir sözcük dağarcığına yaslanmış, modern sanattan beslenmiş, Kuran’daki ayetlere yapılmış usta göndermeler ve nakış nakış işlenmiş bir muhafazakarlığın izleri mevcut.
“Kalbi kâinatın aynasıydı aslında. Sol eliyle kâinatı kavradı, minik bir kuş ürkekliğiyle çırpınıyordu kâinat. Hafifçe sıktı onu, kalbi acıdı.” (Ademin Kuruntusu, S. 9)
“Kadın aceleci hareketlerle çenesinin altında yaşmağını arıyordu. Ne hazin, ne başıboş ve ne çaresiz bir arayıştı bu. Dünya üzerindeki evvelini bilemeyen zihin, tam da o anda ahirini yaşıyordu.” (Yürüyüş, S. 36)
“Kimimizde Habil kanı dolaşır bizim, kimimizde Kabil. Ta en başta birimiz iyiysek birimiz kötüydük.” (Kuşbaz Tahir Efendi, S. 75)
“Sabah ezanı ruha sakinlik hediye eden bir edayla az sonra havanın aydınlanacağını, yeni bir günün arzı endam edeceğini müjdeliyordu.” (Şehre Tepeden Bakmak, S. 82)
Ama muhafazakarlığın tanımını irtica, gericilik, tutuculuk gibi çok kolayca kendisine atfedilebilecek kavramlardan ayırarak Hatice Eğilmez Kaya gibi kesinlikle modern ve çağdaş bir yazarın sanat anlayışına yön veren bir bakış açısı olarak görmeye çalışmak; günümüz Türkiye’sinin 2000’li yıllarda en açık biçimiyle karşısında bulduğu ve ülkeyi adı bile net konmamış kutuplaştırmalara götüren problemi anlamak açısından önemli bence.
Öte yandan Hatice Eğilmez Kaya’nın öykücülüğüne sadece muhafazakâr demek de büyük bir haksızlık olur. Kendini muhafazakâr görüp içinde yaşadığı toplumun sorunlarına kayıtsız kalan, hatta kendini sol’da zannedip aynı umursamazlık içinde günlerini dolduranlardan açık bir farkı var.
“İçeride yavaş akan hayat, dışarıda olanca ihtişamıyla gürlüyordu. Kasaba ve köylerin boş vermişliği, şehirlerin kendinden geçmişliği yansıyordu gazete köşelerine, magazin dergilerine, televizyon ekranlarına.” (Bu Gece de Uyuyayım, S. 53)
Bu farkı en iyi görebildiğim öykü “Bu Gece de Uyuyayım” oldu bu kitabında. Sol siyasetten hapishanede olduğu açıkça belli olan ve idamına sayılı günler kalmış biridir bu öykünün kahramanı. Annesinin ağzından adaletsizliğe isyan eder yazar, “Benim oğlum haram mı yemiş, cana mı kıymış, onun bunun namusuna mı bakmış,” diye. İdam için gün sayan tutuklu ise ayağının altındaki tabureyi “mutlaka” kendisi itmek isteyen, cellatlara son hamleyi bırakmaya niyeti olmayan onurlu bir insandır onun gözünde. En basit bir hak arama eyleminin dahi teröristlikle damgalandığı günümüzde böylesi satırları yazmak kaç muhafazakâr insanın aklına gelmiştir?
Ya da kaç tanesi, yazarın “Sağ da Bizim Sol da Bizim” isimli kendi yaşamından bir kesiti sunduğu öyküdeki gibi demokratik hakları için açlık grevi yapan öğrencilere oruçlu vücuduyla kan vermiştir?
Ya da kaç tanesi Kuşbaz Tahir Efendi’deki şu sözlere katılır?
“Kuşbaz gözlerini yabancısı olduğu ve ömrünce yabancısı kalacağı bir aleme açtığında güneş ilk gülümseyişlerini son iki yüzyıldır artık doğudan değil batıdan saçıyordu. Doğu halkları derin uykularında tuhaf ve karmaşık rüyalar göredursunlar, batılılar çoktan uyanmış, kanlı eteklerini savurarak henüz masumiyetini yitirmemiş gezegeninizin dört köşesinde geziyorlardı.” (Kuşbaz Tahir Efendi, S. 72)
Doğuluların da batılıların da kim olduğu ve ne yaptığı gayet açık bu satırlarda. Maddeden bağımsız okunduğunda bile ilk anlattığı şey doğuluların hala uyuyor olması…
Çağdaşlık ve muhafazakarlık birbirine zıt görünen kavramlar gibi görülse ya da algılansa da Hatice Eğilmez Kaya’nın öykülerinde en belirgin özellik olarak karşımıza çıkan bu kavramların sentezi, kendini bu sentezi oluşturan bileşenlerden sadece birini tartışmasız tarafı olarak gören biri için “öteki”yi anlama önünde olanaklar sunuyor.
Kuşbaz Tahir Efendi’de dünyayı tanımlayan şu sözler o senteze ulaşmak için yaşanmış bir çatışmanın ürünü değil mi? “Nice ezenin nice ezilenle, nice iyinin nice kötüyle koyun koyuna yaşadığı bu anlaşılması neredeyse imkânsız mekân” (Kuşbaz Tahir Efendi, S. 75)
Ezen ve ezilen gibi son derece klasikleşmiş toplumcu bir söylem yazarı toplumcuların bilimsel olarak vardıklarını düşündüğü somut bir çözüme götürmese de aralarındaki çatışma nedeniyle şeklini alan dünyayı hiç de güzellemiyor.
O olanakları kullanan bir başka yazar böyle bir senteze ulaşmaya çabalarken pekâlâ Hatice Eğilmez Kaya’nın yapmadığı gibi taraflardan birini diğerine tercih edebilir. Doğanın diyalektiği bu çatışmayı zorunlu kılmış bir kere. Elbette bu çatışmanın olası sonuçları dünya döndükçe yaşanacak…
Kitaptan Seçmeler
“Evin diğer odalarını dolaşmaya cesaret ettiğimde içeri gireli asırlar olmuş gibi geldi bana. Sanki sayısız devlet kurulup yıkılmış, sayısız insan yaşayıp ölmüştü dilsiz bir anahtar, kör bir kilidin içinde çevrildi.” (Ölü Bir Balığın Hikayesi, S. 15)
“İçinde gizlediği bir yitik bahçesi vardı da sanki oraya hiç kimseyi almak istemiyordu.” (İnci Kolyeli Kadın, S. 27)
“Tezgâhın arkasında çocukluk ve ilk gençlik yıllarını anımsamakla efkarlanan Ekrem içeriye giren müşterinin, ‘hayırlı işler usta’ seslenişiyle di’li geçmiş zamanın ücra köşelerinden şimdiki zamanın kendinden geçmişliğine döndü.” (Üzerindekileri Değiştirdin mi, S. 32)
“Mevsimlerden sonbahar, vakitlerden akşam, renklerden sarı bu kadın. Üstelik arada bir efkâr misali ziyareti kaçınılmaz.” (Şermin Hanım Geldi Yine, S. 60)
“Yıllar mevsimleri, mevsimler ayları, haftalar günleri ve günler saatleri dörtkenarı yıpranmış bir bohçaya doldurup götürürken ömür iplerimiz önce incelir, sonra kopar.” (Halim Selim Kıraathanesi, S. 65)
“Fakat ayrılık bu bile değildi belki. Bambaşka ve dokunaklı bir şeydi ayrılık. Yitirmek bulamamak, bir yerde kalamamaktı.” (Tarhana Kokulu Kız, S. 70)
“Dünyayı kırık bir vazoya, insanı bu kırık vazodan toprağa sızan suya benzetenler ne kadar haklıydılar. Feleğin tekdüze vuruşlarından darbeli dünyada daimî kalamayacağımızı aklı eren herkes bilse de acemi tutunuşlarla dünyevi olmak azmindeydik, ne garip…” (Kırılmış Bir Vazo, S. 93)
Hatice Eğilmez Kaya’nın Yayımlanmış Eserleri:
Pervanenin Duası (deneme), Gölgeye Sığınanlar (öykü), İnceciktir Kırılmak (şiir), Naneli Şeker (deneme), Mira’nın Düşleri (çocuk kitabı), Kırlangıç Tata’nın Seyir Defteri (çocuk kitabı)
Kuşbaz Tahir Efendi kitabından yer alan öyküler:
Ademin Kuruntusu, Ölü Bir Balığın Hikayesi, Hepsi Benim Yüzümden, İnci Kolyeli Kadın, Üzerindekileri Değiştirdin mi, Yürüyüş, Hükümsüz, Bu Gece de Uyuyayım, Şermin Hanım Geldi Yine, Halim Selim Kıraathanesi, Tarhana Kokulu Kız, Kuşbaz Tahir Efendi, Pembe Düşler Apartmanı, Şehre Tepeden Bakmak, Sağ da Bizim Sol da Bizim, Kırılmış Bir Vazo