MUSA DAĞ’DA BİR GÜN
Tam da Musa Dağı civarındaki Ermeni nüfusun tehciri kabul etmeyip silahlı direnişe geçişlerinin öyküsünü anlatan “Musa Dağ’da 40 Gün” isimli kitabı okuduğum sıralarda Antakya’ya gitme fırsatım oldu. Bir düğün sayesinde doğan bu şans “Cebel Musa”ya da çıkma olanağı demekti benim için. Öyle de yaptım nitekim ve artık Rüzgâr Santrallerinin belli başlı manzaralardan biri olduğu yöreye ilk uygun fırsatta hareket ettim.
Bugün bile ulaşımı hiç de kolay olmayan bu dağda bundan yüz yıl kadar önce müthiş bir direniş yaşanmıştı. Bu yıllarda Samandağ’da altı köy ve bir mahallede Ermeniler yaşıyordu ve büyük çoğunluğu tehciri kabul etmeyerek dağa çıkmış, direnişi seçmişti. Bu köyler ve mahalle: Kebusi (Kapısuyu), Vakıf (Vakıflı), Hıdır Bek (Hıdırbey) , Yoğunoluk, Hacıhabipli (Erikli Kuyu), Bitias (Batıayaz) ve Yezur (Azir) idi. Yaklaşık iki ay süren direnişleri Akdeniz’deki bir Fransız gemisinin onları fark etmesi ve sonrasında da Mısır’ın Port Said şehrine götürmesi ile son bulmuştu. Samandağlı Ermeniler, 1. Dünya Savaşı bitene dek burada kalacaklar, Osmanlı’nın yenilgisi üzerine Samandağ dahil pek çok yerleşim yeri Fransız egemenliğine girince geri dönecekler ve köylerine yerleşeceklerdi. Ne var ki bu düzen de 1939 yılında Hatay Türkiye Cumhuriyeti’ne ilhak ettiğinde yeniden bozulacak ve Vakıflı dışındaki tüm Ermeni köyleri bu kez Lübnan’a gideceklerdi. Bekaa Vadisi’nde sıfırdan bir yaşam örgütleyen Samandağlı Ermeniler, Ancar isimli yeni kasabayı, eski köy isimlerini verdikleri mahallelerle süsleyeceklerdi.
Yukarıda, Kilise avlusunda bulunan ve kooperatif ürünlerinin satıldığı minicik bir dükkânda ise, yine aynı meyvelerden türetilmiş çeşit çeşit likörler vardı. Köyün sakinlerinden birisi, köyde yapılan üretimin tamamen imece usulü olduğunu söylüyordu.
Musa Dağ’da Bir Günümüzün denk geldiği 16 Ağustos, Vakıflı için de önemli bir gündü. Kilisenin yanındaki bir taş ev restore edilmiş ve bir pansiyona dönüştürülmüştü. Aralarında Hatay valisinin de davetli olduğu konukların katılımıyla yapılıyordu açılış. Oldukça kalabalık törenin hemen yanındaki kilise ise en çok görmek istediğimiz yerlerden biriydi. Bir görevlinin kapıları açması sayesinde bu küçük tapınağı da görme şansımız oldu. Surp Asdvadzadzin Kilisesi yaklaşık yüz yıllık bir tarihe sahipti ve 1997 yılında gördüğü genişçe bir onarım sonrasında bugünkü halini almıştı.