Takiyyeci gericiliğin, sanki
yıllardır çok umurundaymış gibi dört elle sarıldığı kavramlardan belki de
birincisi özgürlük… Onları birazcık tanıyan herhangi biri için pamuk
tarlasındaki testere ne ise, takiyyeci bir gericinin dilindeki özgürlük de o
oysa ki… Ya kendilerine çok güvendiklerinden ya da asla dışardan nesnel bir
bakışla bakmayı beceremediklerinden ya da her iki seçenek de geçerliyken;
gericiler özgürlük kelimesinin kendilerine hiç yakışmadığını bilmemek gibi bir
lükse her zaman sahip oldular…
Neyse ki özgürlükçülükleri hiç
kimse tarafından tartışma konusu dahi edilemeyecek bir avuç şarabi genç salak
olmadıklarını sık sık dile getirerek o lükse epeyce bir darbe vurmayı başardı.
Sadece şekil olarak benzer bir
darbeyi ise doğal olarak Ergenekon vurdu. AKP iktidarı, onca gericinin on
yıllardır başaramadığını yapmıştı ve ancak erk sahibi gericilerin elindeyken
bölme yeteneği kazanabilecek hilkat garibesi bir kampanyayla ülkeyi laik
anti-laik diye ikiye bölmüştü. Ne var ki çapını öngöremediği bölünmüşlük
dehşetini yumuşatma gereği hissettiğinde iliklerine dek sinen telaş, gelecek
korkusuyla birleşecek ve dokunduğu yerlerden ne tepki geleceğini dahi
kestiremediği halde, sırtını dayadığı AB’li ve ABD’li müttefiklerine güvenerek
Ergenekon operasyonuna girişecekti. Bu ülkenin aklı hala başında olan insanları
ise; ölümlerden ölüm beğen misali karşı karşıya kaldıkları bu kavga karşısında
elbette ki seyirci olmaktan başka bir tavır takınmayacaklardı.
Evet, geleceğin umudu bir avuç
gencin ısrarla söylediği gibi özgürlükçülük asla takiyyeci bir gericiliği
baştacı edecek bir salaklık olmadığı gibi; ismi, cismi, sureti için kim ne
derse desin amaçları ve geçmişleri cehennem kadar karanlık olan ve sorulacak
bir ton hesabı bulunan Ergenekonvari politikalara tek saniye alet olmamaktır
aynı zamanda.