Nisan, yine Nisan!
Hatay bundan tam beş yıl önce büyük bir şairini yitirmişti.
Ali Yüce’ydi ismi.
Çobanlık yapmış, okuma yazmayı köylerinde açılan “Gece Mektebi”nde öğrenmiş, “Hatay Fransızlardan kurtulduğu zaman Türk olduğunu anlamış”, “Şapka giyme kampanyasında şapka alacak yirmi beş kuruşu olmadığı için çerçi kağıdından şapka yapıp giymiş”, ardından Köy Enstitüsü’ne yazılmış, ardından Hatay’ın ilkokullarında yıllarca öğretmenlik yapmış…
Duran Yaşar’ın, şairin kendi sözünden yola çıkarak tanımladığı gibi “Halkoğlu Ali Yüce” yani.
29 Nisan 2015’te hayata gözlerini yumduğunda birbirinden güzel yirmi iki kitap bıraktı geride…
“Bizim sıcağımız
Akdeniz sıcağı canım
Yunus Emre sıcağı
Pişirir ekmeğimiz yakmaz
Toprağımız halk toprağı
Kimseyi ekmeksiz bırakmaz”
(…)
Hatay’ın çok büyük bir değeriydi. Hiçbir Nisan onu anmadan geçmeyecek.
1934 yılının Nisan ayı da Hatay tarihindeki önemli kilometre taşlarından biriydi.
Dönemin Gaziantep Valisi Akif İyidoğan resmi bir görüşme için Halep’e gitmiş, dönüşte Antakya’yı da görmek istemişti.
Niyeti belki gezmekti, belki gözlemlemekti, hiç önemli değil. Ama bu ziyaret onun iradesinden bağımsız bir heyecana dönüşmüş, Fransız işgalinden kurtulup kendi vatanlarında özgürce yaşamak isteyen halk “valimiz” diye sahiplenerek tarihsel bir gün yaşatmıştı Hatay’a.
Akif İyidoğan ülkemizde valilik, vekillik yapmış ve günümüze dek pek çoğunun adları kalmamış yüzlerce, binlerce isimden biriydi.
Hatay’ın bir başka büyük değeri Mehmet Tekin yazmasa Akif İyidoğan, ama onun isminden çok daha önemli bu kilometre taşı da unutulup gidecekti.
Ve Nisan, yine Nisan… Yine boş durmadı!
Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz her yanımız kayıplarla sarsılıyor.
Aynı adı ve soyadı taşıdığım, aynı zamanda akrabamız olan Avukat Kâmil Akdoğan da hayatını kaybetti maalesef. Ailesine ve tüm yakınlarına bir kez daha baş sağlığı dilerim. Kendisiyle Ankara’da Hataylılar Derneği’nin bir yemeğinde tesadüfen tanışmıştık. Yaşça benden büyük olduğu için muhtemelen kim olduğumu çabucak anlamıştı. Zaten babam Oğuz Akdoğan’ı da tanıyordu. Birkaç hafta önce babamın vefatı üzerine telefonla görüştüğümüzde korona belası geçtikten sonra buluşmayı tasarlamıştık. Çok sevecen bir sesi vardı, bir aile büyüğü, bir ağabeydi o konuşmasında. Ben de o görüşmeye kadar “Yarın” ve “Bir Kıssa Çok Hisse” kitaplarını okumayı planlamıştım. Çok üzüldüm, o buluşma hiç gerçekleşmeyecek. Allah rahmet eylesin.