Site icon Dergilerden, Filmlerden, Kitaplardan

Seyahat(name)lerdeki Antakya – 1

Seyahat(name)lerdeki Antakya - 1

Seyahat(name)lerdeki Antakya - 1

Seyahat(name)lerdeki Antakya – 1

Seyahat(name)lerdeki Antakya isimli bir kitap çalışmasına başladığımı Güney Rüzgarı Dergisi sahibi sayın Mehmet Ali Solak’la paylaştığımda bana ilk hatırlattığı şey merhum Ataman Demir’in “Seyahatnamelerde Antakya” isimli bir dosya hazırladığı ve bu dosyanın Güney Rüzgarı’nda yayımlandığı olmuştu. Elbette Ataman Demir’in muhteşem kitabı “Çağlar İçinde Antakya”ya pek çok kez olduğu gibi bu çalışma için de başvurmuştum. Ama böyle bir işe kalkışıp da neredeyse yanı başımda duran başka bir çalışmasından haberdar olmamak; o dosyanın yayım tarihindeki sübjektif koşullarıma hatta yolun başında olmama rağmen büyük eksiklikti. Maalesef Antakya için tarifsiz eserler oluşturmuş Ataman Demir’in bu dosyasını duymamıştım ve sağ olsun Mehmet Ali bey sayesinde hem duydum hem de yayımlandığı sayıya ulaştım.

Ataman Demir, aşağıdaki seyyahlar ve onların Antakya izlenimleri hakkında bilgiler veriyordu dosya yazısında:

Abraham Parsons, Ali Bey, Bertrandon de la Broquiere, Carsten Niebuhr, Dımaşki, Evliya Çelebi, Francis Rawdon Chesney, Gerthrude Lowthian Bell, İbn Batuta, İbn Butlan, İdrisi, John Macdonald Kinnehr, L’Abbe E. Le Camus, Louis François Cassa, M. Michaud, M. Poujoulat, Pietro Della Valle, Rabbi Benjamin (Tudela’lı Benjamin), Thomas Allom, W. H. Bartlett, Willaim Purser, Willebrand Von Oldenburg, Edward Pococke.[1]

Bu liste hazırladığım kitap planında da yer alan isimleri de içeriyordu elbette ama Güney Rüzgârı için yazmayı planladığım yazılarda bir değişiklik yapmama neden oldu. Örneğin ilk yazıyı Evliya Çelebi’ye yer vererek hazırlamak istiyordum ama daha önce yazılmış olması hiç yazılmadığını düşündüğüm seyyahları tercih etmeye götürdü. Aynı liste nedeniyle alfabetik ya da Antakya’yı gezi tarihi gibi bir sıralamayla da yazamayacağım için tamamen kendi seçimlerimle başlamaya karar verdim.

Ataman Demir Eylül 2003’te Güney Rüzgârı Dergisi’nin 56’ıncı sayısında yayımlanan dosya yazısını Antakyalılara seslendiği, “Kentinize Sahip Çıkın” uyarısıyla bitirmişti. Umarım bu kitabı tamamlayarak hem biricik Antakya’ya karınca kararınca sahip çıkmış olurum hem de birinci dakikadaki eksikliğimi telafi ederim.

İlk sözünü edeceğim seyyah İstahri olacak:

İSTAHRİ

  1. yüzyılda yaşadığı kabul edilen İstahri, önemli eseri Mesalik El-Memalik (Ülkelerin Yolları) iyi bilinmekle beraber kendisi hakkında sınırlı bilgi sahibi olunan ama Belh ekolü denilen sistemin kurucusu ve en önemli temsilcilerinden biri sayılan bir coğrafyacı ve seyyahtır. Araştırmacılar tam adı “Ebû İshâk İbrâhîm b. Muhammed b. Farisî el-İstahrî el-Ma‘rûf bi’l-Kerhî” künyesinden hareket ederek İranlı olduğu sonucuna varmışlardır. Keza yaşadığı dönem de çağdaşı olan ve hakkındaki somut bilgileri günümüze dek ulaşan kişilerle kurduğu iletişimler sayesinde anlaşılabilmiştir.[2]

Belh Coğrafya Okulu

  1. yüzyılın ilk yarısında kurulan Belh Coğrafya Okulu Afganistan sınırları içinde yer alan Belh şehrinde kurulmuştur. O dönemlerde stratejik olarak çok önemli bir geçiş noktası olan Belh şehri “Şehirlerin Anası” diye nitelendirilmiş ve aralarında İstahri’nin de olduğu pek çok coğrafyacı ve bilim insanına ev sahipliği yapmıştır.

İstahri’nin öncüsü olduğu kabul edilen Belh ekolünün en temel özelliği Müslüman olmayan ülkelerin hesaba katılmayarak yapılan coğrafya çalışmalarıdır. İstahri’nin Ülkelerin Yolları isimli çalışmasında da görüleceği gibi Müslümanların yaşadığı coğrafya detaylı olarak anlatılmışken Hristiyanların yaşadığı coğrafya yüzeysel geçilmiştir. Coğrafi konumu nedeniyle tarihinin pek çok döneminde Hristiyanların ve Müslümanların savaş alanlarında ya da sınırlarında yer alan Antakya da Ülkelerin Yolları’nda pek çok kez geçmektedir:

Avasım bir bölgenin ismidir; yoksa Avasım olarak anılan bir şehrin ismi değildir. Merkezi şehri / kasaba Antakya’dır. Dımaşk’tan sonra Şam beldesindeki en nezih şehirdir. Etrafını çevreleyen bir kale duvarı / sur ve çevresini kuşatan bir dağ silsilesi vardır. Tarlaları, meraları ve ağaçları boldur. Havadar bir yerdir. Halkı etrafındakilerden bağımsız bir halde yaşamını sürdürür. Söylenildiğine göre, surları / kale duvarları, binitli olarak 2 gün sürer. Suları evlerinden ve sokaklarından geçer. Ayrıca bir de Cuma Mescidi / Mescidü’l-Cami mevcuttur. Buradaki köylerin ve çevrenin arazisi gerçekten çok bereketlidir. Sahra, Sahratu Musa olarak bilinir. Hızır (as) ile bu mevkide görüşmüştür[3]

İstahri’nin sözünü ettiği Avasım Müslüman olmayan insanların yaşadığı bölge ile arada bırakılan bir nevi tampon bölgedir. İslam Ansiklopedisi’nde Avasım hakkında şu bilgiler yer alır:

“Müslümanların fetihlerden sonra Suriye’de teşkil ettikleri beş cündden (askerî bölge) en kuzeydeki Cündü Kınnesrîn, Abbâsî Halifesi Ebû Ca‘fer el-Mansûr devrinden itibaren çok büyümüş ve geniş bir sahayı kaplamıştı. Hârûnürreşîd sınır şehirlerini tahkim ettirdiği 170 (786-87) yılında Cündü Kınnesrîn’i Cündü’l-Avâsım veya kısaca el-Avâsım adıyla müstakil bir bölge haline getirdi ve tamamıyla askerî teşkilâta bağlayarak müstahkem noktalara askerî birlikler yerleştirdi. Bu yeni eyalet Antakya’dan güneybatıda Âsi nehrinin denize döküldüğü yere, güneydoğuda Halep, Menbic ve bunun kuzeyinde Bizans sınırına kadar uzanan araziyi içine alıyordu ve merkezi başlangıçta Menbic idi. X. yüzyılda ise Antakya onun yerini aldı. Avâsım’ın kuzey ve kuzeydoğusunda sınır kalelerinin yer aldığı Sugur denilen müstahkem kuşak ise X. yüzyılda Tarsus, Adana, Massîsa, Zibatra, Maraş, Malatya ve Hısnımansûr’dan geçerek Sümeysât’a (Samsat), oradan da Fırat’ın batı kıyısını takip ederek Bâlis’e kadar uzanıyordu. Arap coğrafyacıları Sugur’u bazan müstakil bir bölge, bazan da Avâsım’a bağlı ikinci derecede bir idarî bölge olarak kaydederler. Sugur genellikle Antakya valisi tarafından idare edilmekteydi.” [4]

İstahri, sugur yerlerini, Menbic’i ve Şam bölgesinde yerleşim yerlerinin birbirlerine olan uzaklıklarını anlattığı bölümde de Antakya’dan şöyle söz eder:

Menbic, Kurus üzerinden Kınnesrin sınırına, Avasım üzerinden Antakya sınırına varır. Burada Lukam dağlarından Bayyas’a ilerler. Buradan Teynat, Musakkab, Missia, Ezine ve Tarsus’a ulaşır. İşte bu hat yaklaşık 10 merhaledir. Balis’ten Haleb’e doğru yol aldığında, sırasıyla Antakya, İskenderun[5], Bayyas ve Tarsus’a varırsın. Bu mesafe de 10 merhaledir. İşte burası düz bir istikamette ilk yöndür.”[6]

Avasım’ın merkezi şehri / kasaba Antakya’dır. Oradan Lazkiye’ye 3 merhale, Bugras’a 1 günlük, Esarib’e 2 günlük mesafededir[7] (Not: Eski uzunluk ölçülerinden biri olan merhale 45480 metreye karşılık gelir)

Sugur için ise şu ifadeleri kullanır:

Sugur’un merkezi şehri / kasaba yoktur. Her şehir kendi başına birer merkezdir. (…) Suguru’ş Şamiye’de İskenderune’den Bayyas’a 1 merhaledir / merhale halife. Bayyas’tan Missia’ya 2 merhaledir. Missia’da Ayn Zerba’ya 1.” [8]

Hristiyanların yoğun olarak yaşadığı ve idari olarak Hristiyanlara bağlı yerleşim yerlerinden ve dinsel merkezlerinden söz ederken de şunları söyler:

Esinas / Atina ve Rumiyye / Roma sahilleri çok sayıda yerleşim yerine, ekilebilir araziye ve büyük şehirlere sahiptir. Esinas / Atina ve Rumiyye / Roma, denize yakın, Hristiyan halk kitlelerinin yerleşik olduğu iki şehirdir. Esinas / Atina, Yunan hikmetinin merkezidir / dar / yurd. Burada onların ilimleri ve hikmetleri muhafaza edilir. Rumiyye / Roma, Hristiyanlık dininin merkezlerinden birisidir. / rükn. Bu merkezler / erkan Antakya kolu / kürsi, İskenderiye kolu / kürsi, Roma kolu / kürsi ve Beytü’l-Mukaddes koludur.” [9]

Kaynakça

  1. Ülkelerin Yolları, İstahri, Değerlendirme-Metin Murat Ağarı, Ayışığı Kitapları, 2. Baskı, 2019
  2. İslam Ansiklopedisi (DİA), Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 4. Cilt
  3. Önemli Bir Tarihi Kaynak Olarak İstahri’nin Mesalik El-Memalik İsimli eseri, Revşen Hudayberganov, Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Cilt 1, sayı 2
  4. Unutulmuş Bir Coğrafya Ekolü: Belh Coğrafya Okulu, Ali Ekber Gülersoy, Turkish Studies, Cilt 9, Ankara

 

[1] Güney Rüzgârı Dergisi, Sayı 56, Eylül 2003

[2] Önemli Bir Tarihi Kaynak Olarak İstahri’nin Mesalik El-Memalik İsimli eseri, Revşen Hudayberganov, Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Cilt 1, sayı 2

[3] Ülkelerin Yolları, İstahri, Değerlendirme-Metin Murat Ağarı, Ayışığı Kitapları, 2. Baskı, 2019, Sayfa 69

[4] İslam Ansiklopedisi (DİA), Ankara, Türkiye diyanet Vakfı, 4. Cilt

[5] Kaynakta, muhtemel bir yazım hatası sonucu İskenderun yerine İskenderiye yazılmıştır.

[6] Ülkelerin Yolları, İstahri, Değerlendirme-Metin Murat Ağarı, Ayışığı Kitapları, 2. Baskı, 2019, Sayfa 73

[7] Age, Sayfa 74

[8] Age, Sayfa 74

[9] Age, Sayfa 76