Site icon Dergilerden, Filmlerden, Kitaplardan

Seyahat(name)lerdeki Antakya – 17 Levant Company Temsilcisi ve Konsolos ABRAHAM PARSONS

Seyahat(name)lerdeki Antakya – 17
Levant Company Temsilcisi ve Konsolos
ABRAHAM PARSONS

Türkçe kaynaklarda adına çok sık rastlanmasa da 18. yüzyıl’da günümüzün Hatay’ını oluşturan coğrafya için önemli portrelerden biri idi Abraham Parsons. Denizci ve seyyah olmasının yanında 1767 – 1773 yılları arasında İskenderun’da Büyük Britanya konsolosu olarak görev yapmıştı. Parsons aynı zamanda Turkey Company’nin İskenderun Limanı temsilcisiydi. Bu iki görev de birbiriyle çelişen görevler değildi zira 1581 yılında kurulan Turkey Company’nin daha sonra Venice Company ile birleşerek oluşturduğu Levant Company, Osmanlı devleti toprakları üzerinde sadece İskenderun’da değil başta İstanbul olmak üzere ait olduğu emperyal gücün çıkarlarını koruyan konsolosların tayininde belirleyiciydi.
“Levant Company 1804 yılına kadar Osmanlı Devleti’ne gönderilen tüm İngiliz elçi ve konsolosların belirlenmesi ve bu kimseler ile diğer diplomatik ve ticari misyon yetkililerinin maaşlarını ödemesini gerçekleştirmiştir”
Levant Company 1581 ila 1825 yılları arasında Osmanlı egemenliğindeki coğrafyada Büyük Britanya’nın yaptığı deniz ticaretini tekelinde bulunduruyordu. “Levant” sözcüğü en çok Doğu Akdeniz’i işaret etse de İskenderun Limanı bu bölge için stratejik önemde bir limandı ve Abraham Parsons da uzun süre kaldığı İskenderun’u anlattığı satırlarında Avrupa’nın büyük limanlarından çok sayıda geminin düzenli olarak geldiğini yazıyordu.
Abraham Parsons, İskenderun’da kaldığı süre boyunca aralarında 6 ay Bağdat seyahati olmak üzere çeşitli seyahatler de yaptı. 1785 yılında ise Mısır ve Hindistan’a yaptığı bir gezi sonrası ülkesine dönerken İtalya’nın Livorno şehrinde hayatını kaybetti.
Ölümünden sonra 1808 yılında Londra’da “Asya ve Afrika’da Seyahatler“ (Travels in Asia and Africa) ismiyle yayımlanan kitabı 8 bölümden oluşmaktadır. Bu kitabın “İskenderun’un Tanımı ve Komşu Ülke” başlıklı 1. Bölümünde İskenderun hakkında kısa bilgiler vardır. Bunlardan biri kentin adının telaffuzu üzerinedir. İskenderun’un Fransızlar tarafından “Alexandrette”, İtalyanlar tarafından ise “Alessandretta“şeklinde telaffuz edildiğini ama her iki dilde de küçük İskenderiye anlamına geldiğini söyler.

Travels in Asia and Africa : including a journey from Scanderoon to Aleppo, and over the desert to Bagdad and Bussora, a voyage from Bussora to Bombay, and along the western coast of India, a voyage from Bombay to Mocha and Suez in the red sea and a journey from Suez to Cairo and Rosetta in Egypt

İlerleyen satırlarda sıcaklıktan şikayetçidir. Sıcaklığın dağlardan yansıyan güneş ışıkları ile daha fazla arttığını ve yılın altı ayında “dayanılmaz” olduğunu yazar. Bu sıcaklar nedeniyle özellikle mayıs ve haziran aylarında kentte bulunan birçok konsolosun yüksek bir rakımda bulunan Belen’e gittiklerini söyler. Yazın ve kışın da soğuk olan Belen’i İngiltere’nin kuzey kısımlarına benzetir ama “çok sağlıklı” olduğunu da ekler. Dağlarda bolca domuz bulunduğunu ama Türklerin bunları asla yemediğini, avladıklarını ve zaman zaman at üzerinde şehir merkezine getirerek Hristiyanlara sattıklarını söyler.
Abraham Parsons, Akdeniz’in başka hiçbir yerinde görünmeyen ama sadece İskenderun körfezinde yakalanan bir balık türünden söz eder, bu balık morina’dır ve Avrupa’nın kuzey denizlerinde ya da İngiltere’de görülen morina balığı ile hemen hemen aynı özelliklere sahiptir. Avrupalılar körfezdeki balıkçılarla uzun yıllardır bu balığın fiyatı konusunda 15 para için anlaşmışlardır. (15 para İngilizlerde 11 peni’ye karşılık gelmektedir o dönemde)
Aynı zamanda bir denizci olan Abraham Parsons İskenderun Körfezi’ndeki deniz ürünlerini ve balıkları anlatmaya devam eder. Morina dışında hem kırmızı hem de gri renkte kefal balıklarının kış sezonundaki varlığından söz ederken, bunları kendi ülkesindeki çaçabalıklarına benzetir. Bolca bulunan mürekkep balığını ise Rumlar gece saatlerinde bir ellerinde meşale, bir ellerinde zıpkınla diz hizasında suya girerek, kıyıya yakın yerlerde avlamaktadır. Bol olmasa da dülgerbalığı, karides ve dilbalığı da görülmektedir. Denizci olmasına rağmen adlarını dahi bilmediği bütün zamanlarda avlanan “bir okkası bir paraya satılan” ve “şaşırtacak derecede çok” olan küçük balıklardan da söz eder.
Kitabın ikinci bölümünün başlığı ise “İskenderun Yolundan Belen’e” başlığını taşımaktadır ve Belen geçidinin stratejik önemi şu sözlerle vurgulanır: “Küçük Asya’dan Suriye’ye geçmek isteyen biri mutlaka Payas’tan geçmek zorunda.” Belen civarındaki dağlarda yetişen üzümler ise “Türkiye’de yetişen en iyi üzümlerden” dir seyyahın gözünde.
Antakya ovasının Asi nehri tarafından bölündüğünü ve gölün bulunduğu kısmın ovanın en büyük bölümü olduğunu yazan Parsons, daha sonra Asi nehri ve Amik gölünün boyutları hakkında bilgiler vermiştir. Ona göre Asi nehri yaklaşık otuz mil uzunluğunda, Amik gölü ise on mil uzunluğunda ve beş ya da altı mil genişliğindedir.
Amik Ovası “dünyanın en keyifli noktalarından biri”dir .
“Bu açıklıktan beklenti, en şaşırtıcı bir biçimde çok güzeldi. Doğuda Antakya şehri tam manzara görünümdeydi; güneş, alçalmasına rağmen doğrudan kentin üzerine parlıyordu. Ova zengin ve harika bir halı gibi alacalıydı, Asi nehri onun içine doğru kıvrılarak süzülüyordu; çevresi otuz milden fazla olmasına rağmen aşağıda uzak bir mesafede sola doğru uzanan göl büyük bir gölet, nehir ise bir hendek gibi görünüyordu: Güneydoğu’da ise Kel Dağı uzanıyordu (…)”

Parsons Antakya’daki ipek üretimine ilişkin de şu bilgiler verir:
Antakya ve çevresinde 30 mil çapında bir bölgede, Suriye’nin geri kalanına oranla daha fazla ipek üretildiğini, üretilen bu ipeğin büyük bir kısmının Halep’e gönderildiğini, burada temizlenip yeniden satıldığını; geri kalanın ise bir kısmının Fransa’ya ama büyük bölümünün İngiltere’ye gönderildiğini yazar. Antakya’da bol miktarda ipek üretildiğini yazan Parsons ama asıl önem verilmesi gereken şeyin pamuk dokumacılığı olduğunu söyler.
Bu başlığı Ataman Demir’in Çağlar İçinde Antakya isimli kitabında “Seyahatnamelerde Antakya” bölümünde Abraham Parsons’tan alıntıladığı spot ile bitirmek istiyorum:
“Şehir, çok yüksek bir dağın etekleri ile sahil surlarını yalayan Orontes arasında kurulmuştur. Kent, doğu ile batı kapıları arasında üç milden fazla bir uzunluğa sahip olup doğu – kuzeydoğu ve batı – güneybatı yönündedir. Kuzey kuzeybatı tarafında büyük bir ova ve bunun kuzeyinde bir göl vardır”
Not: Aşağıdaki çizim isim muhteşem bir Antakya gravürü. Bu çizim Abraham Parsons’ın kitabının giriş bölümündeki son sayfayı oluşturuyor T. Medland tarafından çizildiği yazıyor.

Seyahat(name)lerdeki Antakya – 17 Levant Company Temsilcisi ve Konsolos ABRAHAM PARSONS

Kaynakça

1. The First Protestants in the Arab World, The contribution to Christian mission of the English Aleppo chaplains 1597 – 1782, Andrew Lake
2. Travels in Asia and Africa : including a journey from Scanderoon to Aleppo, and over the desert to Bagdad and Bussora, a voyage from Bussora to Bombay, and along the western coast of India, a voyage from Bombay to Mocha and Suez in the red sea and a journey from Suez to Cairo and Rosetta in Egypt, Londra, 1808
3. XVIII. YÜZYILDA ANTAKYA’NIN SOSYAL VE EKONOMK YAPISI (1708-1777) Doktora Tezi Dogan Gün Ankara
4. 18. yy. Osmanlı-İngiliz Ticaret Tarihinin Kaynakları: Levant Company Belgeleri”, Osmanlı Denizcilik Tarihini Yazmak: Sorun-Kaynak-Yöntem, Çalıştayı, M. Sait Türkhan
5. Çağlar İçinde Antakya, Ataman demir, Genişletilmiş İkinci Baskı, Dafne Medya Yayın ve Reklamcılık Ticaret AŞ, Kasım 2016, Sayfa 178