Asla Vazgeçme
Umut Kaf Dağı’nın Ardında Olsa Bile
Asla Vazgeçme, Hüseyin Yalçın tarafından hazırlanmış bir öyküler seçkisi. Aralarında kendisinin de olduğu on iki yazarın toplam 51 öyküsü var bu kitapta. Aralık 2019’da birinci baskısı yapılan kitabın editörlüğünü ise Hatice Eğilmez Kaya yapmış. Yazarların ortak özelliği Uşaklı olmaları ya da Uşak’a olan gönül bağları…
Kitabın hemen ilk açılan sayfasında Mustafa Kemal’in şu sözleri yer alıyor:
“Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim. Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı kendiniz olun.”
Önsöz yazısında ise Tarihçi – Araştırmacı Yazar Hasip Sarıgöz kitabın çıkış öyküsünü anlatmış, umuttan ve sevgiden söz etmiş:
“Biliyoruz ki; kin, nefret ve düşmanlık hisleriyle kirletilmeye çalışılan bu dünyayı ancak ve ancak sevgi kurtaracaktır. Sevgiyle beslenen yürekler, bilgiyle desteklenen beyinler, alın teriyle taçlanan hayatlar ve kaf Dağı’nın ardında bile olsa UMUT… İşte, hepimizin yegâne evi olan dünyamızı ve insanlığı o sevgi ve umut kurtaracaktır. Umut Kaf Dağı’nın ardında bile olsa, o olduğu sürece bizler; iyiye, güzele ve doğruya ulaşabilmek adına ya bir yol bulacağız, ya da yeni yollar açacağız”
Kitapta yer alan yazarlar ve öyküleri:
Ali Küçük (Dünyayı Çocuklara Verelim, Korkuyu Yenmek, Güreş Deneyimlerim, Okulda İlk Günüm ve Atatürk), Atiye Güner Tümüklü (Bir Nehir Dört Çocuk, Sokak Çalgıcısı, Mavi Kitaplık), Berkan Pala (Yoz Köpek, Uskar Ayakkabı, Pirpizek, Lüküs ve Gömleği, Kepici, İşkembe Çorbası, Feride, Domates Kokulum), Gülgün Yalvaç (Ben Sokak Çocuğuyum, Anneden Çocuğuna Mektup, Sokak Çocuğundan Annesine Mektup, Aliş’le Selocan, Umut Kaf Dağının Ardından Geldi), Hasip Sarıgöz (Baçka Senin Yüreğin Bir Başka), Hatice Eğilmez Kaya (Mavi Turnalar Giderken, Utangaç Saka Kuşu, Sevecen Korkuluğun Yalnızlığı, Aman Ali, Tarhana Kokulu Kız, Sarı Gelin’i Sevmek, Güneş Kral’ı Çok Sevmek, Tarla Kuşunun Kalbi) Hüseyin Yalçın (Çileli Köyden Çilekli Köye, Alma Mazlumun Ahını Çıkar Aheste Aheste, Haram Helal Duygusu Hayatlarını Kurtardı, Banazlı Mehmet Çavuş, Alay Etmek, Düşman Bayrağı Üstümüzde Dalgalandıkça Sakın Gelme Oğul), İbrahim Şaşma (Geçmiş Olmasın, Geyikler Susuz Bugün, Naile Hiç Ağlamadı, 0 RH Negatif, Yürek Meselesi, Yüsra Dokunuşları), Nurcan Mican (İnternet Bağımlılığı, Kız Evlat), Nurşen Kaygısız (Bir Küçük Dal, Altın Diş, Eksik Bir Söz), Sadık Uşaklıgil (Kapımıza Dayanan İzbandut Gibi Adam, Bir Köy Düğünü), Seyran Madanoğlu (Bayram, Beyaz Güvercin)
Yazar isimlerine göre alfabetik sıralanan kitapta ilk olarak Ali Küçük’ün ürünleri yer alıyor. Öykülerin hemen öncesinde de bir şiiri var Ali Küçük’ün:
“bir değer katmalısın
Yaşadığın zamana”, diyor. Şiirin adı ise “Üretmek”…
Kendisi dediğini yapmış, bu güzel toplu çalışmaya dört öykü, bir de şiirle katılmış. Öykülerin isimlerinde de çok şeyi dolaysız anlatan şu başlıklar var: “Dünyayı Çocuklara Verelim”, “Korkuyu Yenmek”, “Okulda İlk Günüm ve Atatürk”…
Torun dedesinden öyle bir masal ister ki ilk öyküsünde; hem çok kolaydır anlatması hem de çok zordur. Çok kolaydır çünkü çocuğun arzuladığı masalda bir masala konu olabilecek en çok anlatılmış özneler vardır. Çok zordur zira çocuk kavga istememektedir. Ama kavga bütün dünyada olanca acımasızlığıyla sürüyor.
Bir başka yazar Atiye Güner Tümüklü üç öykü ile katılmış seçkiye. “Bir Nehir Dört Çocuk”, “Sokak Çalgıcısı” ve “Mavi Kitaplık”…
Murat nehrinde can veren dört çocuğun öyküsü yürekleri burkar satırlarında. Ama asıl acıtan o azgın sularda dört çocuğun el ele can vermesi değil, başka başka çocuklara da benzer sonlar üreten yaşam koşullarıdır. Sıcak yaz günlerinde tatil yapmak yerine tarla tapan çalışan, serinlemek için üç tarafı denizlerle çevrili yurtlarının plajlarına değil, kayalıklar arasında ters akıntılı ve girdaplı sulara koşan, acıktıklarında ışkınla karınlarını doyuran, İstanbul’da okumak için hayal kuran, bir telefona kavuşmak için ailelerinin o sene satacakları üründen iyi bir gelir elde etmelerini bekleyen çocukların varlığıdır.
Hatice Eğilmez Kaya ise birbirinden güzel beş öyküyle katılmış. Öykü seven birisi altında onun imzasını görmeden okumaya kalksa pekala dünya edebiyatında klasikleşmiş bir hikayeyi okuduğunu zannedebilir. Bütün öykülerinde insanların tekil ya da toplumsal ilişkilerinde sıklıkla karşılaştığı durumlar, herhangi bir okuyucuya -hangi yaşta olursa olsun- eş değer bir keyif verecek tatlar bırakacak bir üslupla anlatılmış. O satırlardan en çok alınan tat ya da bu seçkideki hikayelerin en önemli özelliği, bir çocuğun çok sevdiği bir masaldan aldığı keyfin, zekice göndermelerle büyüklere uyarlanması bence. “Gelmek ya da gitmek arasında mekik dokuyan turnalar” üzerinden hayat koşusunun acımasızlığı, hafızasının “ketum sandıklarında gizlenip” ara sıra seslenen “Tarhana Kokulu Kız”da tanıştığımız Mihriban ablanın hayatından her insanın kendi özelindeki kesitlere dokunan hüzünlü hatıralar, gözünü kestirdiğinin üzerine şakalarla ya da dobra dobra saldıran “Aman Ali”ler, “torpille cahil kalmış” insanlar…
Tehdit gördüğü her şeyi korkutmak üzerine kodlanmış sevecen bir korkuluğun duyduğu arkadaş ihtiyacı üzerinden yalnızlığın sıra dışı bir tarifi. Zavallı korkuluk (siz deyin zavallı insanlar) kalabalıklar içinde o kadar yalnızlardır ki, çok istedikleri bir arkadaş adayına kavuştuklarında dahi konuşamazlar.
Nurşen Kaygısız ise üç öyküyle katılmış. İlk iki öyküde herkesin karşılaşacağı mutlak sonu konu almış. Bir Küçük Dal’da bir trafik kazasına kadar mutlu bir hayat süren Fatma ile Hüsnü’nün dramı vardır. Hüsnü, o acımasız felaket sonrası işsiz kalınca bambaşka biri haline gelmiştir. Huysuzluğu ve çekilmezliği ölümü ile son bulsa da Fatma’nın asla tercih edeceği bir nihayet değildir bu. Altın Diş isimli hikayede ise yoksulluğunu “çiçeklerin arasına gizlemeyi başarmış” Ayşe’yle tanışırız. Onun hüzünlü öyküsüyle “yanımızda yahut az gerimizde” yürüyen kayıplarımızı hatırlarız.