Hayat Yollarında
Anlatı niteliğinde olan bu kitabın konusu, Panait Istrati’nin yaşam yollarına gerçek anlamda katıldığı ilk adımlarıdır.
Son derece yoksul bir ortamda doğan Panait Istrati, daha küçük yaşlardan itibaren çalışmak zorundadır. “Hayat Yollarında” küçük Panait’in önce bir meyhanede, ardından bir lokantada üç-beş kuruş kazanmak için çektiği acıları anlatır. Bu acıların yaşandığı atmosfer, aynı zamanda 20. yüzyılın başlarındaki tipik bir Balkan kentinin fotoğrafını vermesi bakımından da çarpıcıdır. Romen’i, Rum’u, Türk’üyle etnik bir mozaik görüntüsü çizen Balkanlar’da geniş halk kesimleri için ekmek tam anlamıyla aslanın ağzındadır. Panait, bu ekmeği almak için uğraşanlardan biridir sadece.
Her gün saatlerce ağır işlerde çalışmak zorunda kalmasının yanında, tamamen kendisiyle aynı sınıftan olan kişilerin aşağılamalrı, hakaretleri de yakasını bırakmaz. En küçük fırsatta dayak yer, horlanır. Kendi deyimiyle, ayağının altına karpuz koymaya çalışan birçok kişi vardır.
Bu yaşlarda Panait için tek uğraş, belki de onu yaşama bağlayan en büyük nedenlerden biri olan okumaya aşırı düşkünlüğüdür. Elbette okul gibi bir ortamda eğitim alması söz konusu değildir. Bilmediği bir dili orada burada bulduğu gazete parçalarından öğrenmek konusunda müthiş bir çaba harcar. Bütün gün yorulduğu halde, gece yalnız başına kaldığı zaman, cılız bir mum ışığı altında geçirdiği tutkulu öğrenme saatleridir onun için. Aynı işyerinde çalıştığı ve kendisini kollayan nadir insanlardan birisinin verdiği Romence sözlük, o güne dek yaşamı boyunca edindiği en değerli hediyeydi. Bu hediyenin kötü niyetli kişilerin eline geçmemesi için akla karayı seçer. Sözlükten öğrendiği her yeni kelime onun için yeni bir dünyadır da. İlk kez duyduğu bir sürü kelime vardır, çok şaşırır. Sözlük hakkında en hoşuna giden keşif ise kelimelerin alfabetik sırada yer almasıdır.
Müthiş öğrenme tutkusu ile kısa zamanda kendini geliştirmeyi başaracaktır.
Kitabın son bölümünde ise Panait, rüyalarının şehri olan Napoli’ye doğru yol alan bir geminin içindedir. Kaçak olduğu için türlü türlü dertler gelir başına, yine de kendisine acıyan Rumların (baba tarafından Rum’dur) yardımları sonucu üç-beş kuruş parasıyla Napoli’ye inmeyi başarır. Ne var ki Napoli’de kendisini bekleyen; açlıktan, işsizlikten başka bir şey değildir.
Napoli’de ilk günler, mevcut parasıyla idare eder, ancak bir süre sonra son meteliği de tükenince sefil bir yaşam dayatır kendini. Günlerce aç gezer, kendisi gibi aylak palikeraki’lerle beraber bulduğu yerde yatar.
Son sarıldığı umut ise İskenderiye’ye gidecek olan bir gemiye kapağı atmaktır. Napoli limanından hareket edecek gemiye varabilmesi için en büyük ihtiyacı; kendisini o gemiye ulaştıracak sandala ödemesi gereken 2 Liret tutarındaki paradır. Bu parayı ise, ancak son değerli hazinesi olan saatini satmakla bulacaktır.
Bu sitede ilginizi çekebilecek diğer kategoriler, bağlantılar
Blog Sahibinin (Kamil Akdoğan) Yazıları
Edebiyat Kültür Sanat Dergileri
Dergi, kitap, yazı, ürün gönderebilirsiniz