Site icon Dergilerden, Filmlerden, Kitaplardan

“KARANLIĞIN GÜNÜ”

“KARANLIĞIN GÜNÜ”
Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” isimli romanı Türk edebiyatında nasıl bir çığır açmışsa, Leyla Erbil’in “Karanlığın Günü” isimli romanı da benzer bir öneme sahiptir. Varoluşçu, marksist, froydcu izler taşıyan bu eser tüm eleştirmenler tarafından başarılı bulunan nadir eserlerden biridir.
Mahmut Temizyürek, Leyla Erbil’in çizgisini İkinci Yeni’ye benzetir. Asuman Büke; “bu ülkenin en bilge ve en falcı yazarı” der Leyla Erbil için. Böyle derken hiç şüphe yok ki, Leyla Erbil’in 12 Eylül sonrasında yazdığı bu kitabında günümüz Türkiyesi’nin nasıl bir hal alacağını tahmin etmesinden hareket etmiştir. Talat Halman kitabın arka kapağında da yer alan yazısında Leyla Erbil ve romanı için şöyle der:
“(…) Türkçemizde pek az yazara nasip olan bir devrimci üslup ve görkemli imgelem getirdi. Yapıtlarının bazılarında James Joyce’a benzer biçimler, Faulkner’i andıran biçem ögeleri vardı. Camus gibi, başkaldırıyı bir tür yaratıcı sanat düzeyine çıkardı. Marx’tan ve Freud’den esintiler, Beckett’ten sesler getirdi. Ama hiçbirini taklit etmedi. Leyla Erbil, yaratıcı serüveninde daima
özgün kaldı. Türk öykü ve romanının olağanüstü bir özgünüdür o.”
Leyla Erbil noktalama işaretlerine önem vermemiş, kimi yerlerde ise tamamen kendi ürettiği işaretleri kullanmıştır. Erbil bu işaretler için “kitabın iç sesine uygun noktalamalar” der. Kitap çok kaba bir özetle bir günün içindeki bir kadının işe giden kocasını balkonda beklerken düşündüklerini, geliş gidişlerini anlatıyor. Kadın kocası eve gelene kadar sürekli düşünür, Erbil onun düşüncelerindeki akışı, daldan dala atlamaları mükemmel hissettirmektedir.
Karanlığın Günü’nde basittten karmaşığa doğru bir kurgu vardır. Üç temel kadın kahraman dışında çok sayıda karakterin varlığı yazarın kullandığı bilinç akışı tekniği ile birleşince okuması çok kolay olmayan ama epeyce keyifli bir işe sürükler okuyucuyu.
“burada kaderin oyuncağı basit bir fani bu misafirhanede büyüklenmeden kimsenin telefonunun çalmadığı boşuna bekler yanı başımda sabahtan akşama sadrettin dönene kürek çek o zaman çek ve açıl açıl açıl hangi ellerle hangi kollarla kürek oğlum sen söylle sen güzel amerikan pehlivanı oğlum sen söyle kumsalda balkonda yanı başında telefon aslan oğlum benim bir tanem var mı bir yurdum var mı bir ocağım bir babam kardeşim bir aileydik biz bir aile olmak meğer neymiş der mi böyle köksüz atılmış sokaklarda aktenli baldırıçıplak ip gibi kızlarla koşup duran soysuz biri miyim ben hani benim atalarımın binlerce yıldır kanlarıyla suladıkları hani diye açmaz mı kırmızı telefonu bana hısım akraba dostlar ve mümin annesinin kollarında yüzlerce el denize batırıyor batıra çıkara teknemi ötelere ötelere… “
Kadın balkonda kocasını beklerken düşünür düşünür, ordan oraya atlar düşünceleri ve Leyla Erbil anlatılması son derece zor o düşünceleri mükemmel aktarır. Elbette böyle bir mükemmelik kitabını edebiyatımızdaki başyapıtlardan biri saymakla ödüllendirir Leyla Erbil’i.