Site icon Dergilerden, Filmlerden, Kitaplardan

Kitap, Koyu Üşümeler, Necdet Arslan

Kitap, Koyu Üşümeler, Necdet Arslan

Kitap, Koyu Üşümeler, Necdet Arslan

Kitap, Koyu Üşümeler, Necdet Arslan

Bu yıl Mayıs ayında birinci basımı Akoğul Basın Yayın tarafından yapılan ve 81 şiirden oluşan bir şiir kitabı Koyu Üşümeler. Necdet Arslan’ın daha önce de çeşitli yayınevleri tarafından okuyucularla buluşturulan üç kitabı daha var: Taşra Akşamlarından, Susmalar, Bir Gün Ansızın…

Şairin hayatı ve şiir anlayışı üzerine daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler antoloji.com’da kendisiyle yapılan bir röportajı okuyabilirler.

Çoğunluğu aşk, özlem ve ayrılık üzerine yazılmış şiirlerden oluşuyor kitap. Onlardan biri “Say ki”

Ne ses ne yankıydık
Karışsak da birbirimize
Başka yerlerden aç susuz gelmiştik
Say ki
İki ayrı kolduk aynı nehri besleyen
Kuruduk yalan olduk
(…)
Ne gerçektik ne düştük
Bir çarpışmaydı geçip gitti
Say ki
İki uzak şehirdik
Yıkıldık talan olduk (S. 55)

Ama sadece aşk ve özlem yok Necdet Arslan’ın şiirinde. Toplumun dertleri aşkın ana tema olduğu şiirlerde de kendini gösteriyor pek çok kez.

Tutsaklığından kurtaracağız bize ait olan bütün şeyleri
Yaşamın soluk alıp vermesini
Renklerini günlerin gecelerin
Yasaklanan sevdaları

İşbirlikçilerin ipotek koyduğu bahçelerden aşırdığımız çiçeklerle
Donatacağız ören yerlerimizi
Yeniden salınacak selviler kırlarda bayırlarda

Cigara paketlerine yapışık kalmayacak maviler
Çivileme dalacağız köpüklü sularımıza
Kekikli dağlarda özgürce dolaşacak ceylanlar
Güller goncaya duracak her sabah, uçup gitmeyecek bülbüller
Buğulu gözyaşlarımızın üstüne çöreklendiği
Yaşanmamış akşamlar olmayacak bir daha

Krizantemlerin, sarısabırların, menevşelerin, papatyaların
Ve koyungözlerinin, karanfillerin, ıhlamurların kokularının sindiği yurt köşelerinde
Özgürlük şiirlerimizi okuyacağız birlikte
Ve yeniden kucağına doluşacağız gökkuşağının

Değiştireceğiz her gün biraz daha çoğalan derin yaralarımızla
Sürdürmek zorunda kaldığımız oyunlarımızı
Yüreğimizde taşıdığımız düş kırıklıkarına yer olmayacak beyaz kağıtlarda
Son vereceğiz aydınlık değerlerimize veda etmelere

Taktıkları maskelerle günü gün edenlerden
İşbirlikçilerden,katillerden,hırsızlardan,soysuzlardan
Özdeğerlerimizi peşkeş çekenlerden
Ve cümle namussuzlardan
Geçmişteki acı günlerimizin hesabını soracağız
Gelecek, sol yanımızın güm güm atacağı o kutlu günler
Mutlaka gelecek… (Umudun Öteki Adını Özleyiş, S. 37)

Şiiri aşkın bireyselliğinden sıyrılmayı başarmasını biliyor.

“Benim senin değil
Hep birlikte sıkılan yumruklarındır utku” (Acımsı Umudumsu, S. 109)

Ya da “Güneşe Yol Düşünce”de (S. 66),

“Şükretmenin sırası değil şimdi
Açlığa zulme kokuşmuş gülümsemelere
Yamalı bohçalar içinde koruduğumuz allı turnalara
Göz pınarları kuruyan çocukları
Avutmak için değiş tokuş edilen oyuncaklara”

Ya da “Karşıt Sancılar”da (S. 89),

“Yeter ki
Başımızın üstünde
Öpülmeye göz kırpan
Pıtrak pıtrak kardeşlik türküleri
Avuçlarımızdan havalanan bıldırcın sürüleri olsun
Boş ver gerisini”

Ya da “Uzlaşma’da (S. 97)  olduğu gibi…
“Başına nelerin geleceğini kestirmiyor değil şair
Çünkü anlarsa en iyi o anlar
Düzenin pornografisinden

Kim neyi nasıl belleyecek kim bilir”

Yalnızlık, şiir, kent, umut, ölüm şairin hem sık kullandığı temalar, hem de anahtar kelimeler… Deneysel gibi görünen ya da bana öyle gelen  şiirleri de var: Döl, S. 50, Emperyal Öpüşler, S. 59, Haroşa, S. 60, Derin, S. 62

Kimi zaman kaybeder gibi olur umudunu şair;

“Çürüdü umut
Dalında kurudu zeytinin yaprağı
Başka türlü parçalandı nar

Korku üstüne yıkım
Yangı üstüne çığlık
Sevinci kursağında kaldı güvercinlerin” (Kötü Oyunlar, S.116)

Ama birkaç şiir sonra yine olması gereken yerde müjdeler:

“Yeter artık diyebiliyorsak
Umudumuz var
Paklar nasıl olsa ellerimizdeki pası” (Kapılar, S. 121)

Son söz olarak kitaptan bir şiir:

Acımsı Umudumsu

Çıplak bir bahar gecesi bilinen kaygılar
Dökülür bozkırlarına dağına taşına yurdumun
Su çekilir kökünden
Dalından izin almadan düşer yaprak
Aynı hain el dokundukça
Kangrene evrilir tümsekteki çatlak

Şiddetlerin sancısı özgürlüğün
Yasaklanır çocuklarımıza ana sütü kokan sözcükler
Ölümsüzlüğe kuruludur bu yurt topraklarında saatler
Ki her soluk alıp vermemiz taptaze umut kokar

Yarına yürürken
Aynı öfke aynı direnç aynı onur
Dudaklarımızdan düşmeyen yine aynı şarkılarımız

Benim senin değil
Hep brlikte sıkılan yumruklarındır utku
Biçilip yere serilir zehirli otların tümü
Yüreğimizde parlaklığını koruyan o tırpan
Çıkmasın yeter ki kınından

Gün gelecek kapladığı yerde yırtılacaktır bu karanlık
Dörtnala dağılacaktır kokusu bu mavi çiçeklerin
Yankısı vurur o zaman şakaklarımıza evrenselliğin
Dağ esintisiyle demlenir alın terlerimiz

Ey sevgili yurt
Ey emeğini ödüllendirmeye kurulu güç
Ey benim savaşım benim barışım
Ey damla damla suyum
Ey can özüm, sözüm
Ey iki gözüm
Ölümsüzlük zamanlarımızın rüzgar gülünü
N’olursun durdurma
Çırılçıplak yüreklerimizi
Kurbanın olayım dondurma