Oblomov
Gelmiş geçmiş en çok okunan ve tartışılan romanlardan biri olan Oblomov’un konusu Rusya’da geçer.
Rusya’daki feodal düzende, üretici güçlerin artık üretim ilişkilerini belirlemede eni konu zorlamaya başladığı yıllardır zaman.
İlya İlyiç Oblomov, hakim sınıfın bir ferdidir. Çok büyük miktarlarda olmasa da, bir aristokratın alışılmış yaşamını idare ettirebilecek her şeyi vardır. Toprakları, çiftliği, köylüleri… Ne var ki değişmeye yüz tutan yaşam koşulları küçüklüğünden öğrenegeldiği düzenle kıyasıya çelişmektedir. Filizlenmekte olan yeni dünyada bol hareket, koşturmaca, inisiyatif kullanma, sorumluluk alma vardır. Oysa ki tüm bunlar Oblomov’a son derece yabancıdır. Onun alıştığı, alışmakla kalmayıp hayran olduğu düzen tembellik üzerine kuruludur.
Oblomov hareket etmemeye, çalışmamaya, sınıfının tüm bireyleri gibi asalakça yaşamaya alışkındır. O dönemin koşulları içinde asalakça sürdüğü yaşamı algılayabilecek durumda değildir. Dahası sadece dostları tarafında değil, uşakları tarafından bile candan sevilen, sözüne güvenilen, en yakın dostu Stoltz’un tabiriyle; “zekadan daha değerli”, “saf altın gibi” bir yüreği vardır.
Oblomov’un düşünü kurduğu dünya, sıradan bir tembelin dünyası değildir. Stoltz, Oblomov’un içinde bulunduğu durumu Oblomovluk diye tahlil eder… Yemek, içmek gibi eb doğal gereksinimleri dışında çaba gerektiren tek işi hayal kurmaktır. Hayal kurarken bile mümkün olduğunca az düşünür… Zaten dün kurduğu hayalle, bugün kuracağı ya da bir yıl sonraki hemen hemen aynıdır… Kitabın en güzel bölümlerinden biri olan “Oblomov’un Rüyası”nda Oblomov’un istediği dünya olağanüstü güzel tümcelerle anlatılmıştır. Oblomov’un rüyasında insanı düşünmeye zorlayacak; gam, keder uyandıracak hiçbir şey yoktur. Ne deniz vardır, ne uçurum, ne de vahşi denebilecek bir orman…
Günler, aylar, yıllar hep aynı hayalleri kurmak, tembel tembel yatmak, bu arad en ivedi isşeri sürekli ertelemekle geçer. Kendisini gerçekten seven dostu Stoltz, onu Olga’yla tanıştırana dek böyle sürer yaşamı. Olga’yla tanışması ve giderek aşık olması, alıştığı yaşamında bir mola anlamına gelecektir sadece. Olga’yı çok sever, Olga da onu sever, ne var ki kendi durumunun çok iyi ayırdında olduğu için, yaşamına Olga’yı ortak etmek istemeyecek, onun kendisine olan sevgisinin gerçekten bir aşk olmadığını uzun uzun anlatan bir mektupla ilişkisini sona erdirecektir. Olga’yla birlikte geçirdiği zaman çoğu kez zorlayarak da olsa yaşamına devinimin girdiği bir zamandır. Olga’yı yaşamından uzaklaştırdığında yeniden Oblomovluk günleri başlayacaktır.
Oblomov’un dünyası gönüllü bir hapis, zevk alınan bir tutsaklık gibi dört duvar arasında, çoğunlukla yatakta geçer.
Bu süre içinde biricik dostu Stoltz, Olga’yla evlenmiştir. Bu evlilik, Oblomov’un Olga’ya yazdığı mektupta öngördükleriyle bire bir örtüşmektedir. Oblomov, bir gün geldiğinde Olga’nın gerçek aşkı bulacağını yazmıştı o satırlarında, şimdi bu yüzden mutludur.
Stoltz, Olga’nın da ısrarları ile Oblomov’u uçurumdan çekip çıkarmak için son kez şansını dener ama sonuç bellidir. Bu girişimin tek olumlu sonucu Oblomov’un çevresini saran bazı sahtekarlardan kurtulması ve hiçbir zaman gidemeyeceği çiftliğindeki işlerin bir nebze de olsa düzene girmesidir.
Yaşamındaki biricik insanlar uşağı Zahar, kiracı olarak oturduğu evdeki çalışkan kadın, onun çocukları, üçkağıtçı abisi ve uşağının eşidir… Yılların yılları tekdüze kovaladığı bu yaşam doğal olarak sağlığını da etkileyecek, ilk kalp krizini belki ucuz atlatacak ama ikincisinden kurtulamayacaktır.
Oblomov, sessiz sedasız dünyayı terk ettiğinde geride ev sahibesi çalışkan kadından olma bir çocuk bırakmıştır. Bu çocuk, yeni dünyanın ihtiyaçlarını bilen Stoltz’un ve Olga’nın ellerinde büyüyecektir annesinin izniyle.
Bu sitede ilginizi çekebilecek diğer kategoriler, bağlantılar
Blog Sahibinin (Kamil Akdoğan) Yazıları
Edebiyat Kültür Sanat Dergileri
Dergi, kitap, yazı, ürün gönderebilirsiniz