PAZAR/LIK
AÇLIK – I
KÖROLASIN KAHBE DEVRAN! ֯
Son durakta hemen kalkacak beklentisiyle aceleyle bindim trene.
Ne zaman bu trenlerle yolculuk yapsam asık yüzlü, gülmeyen, birbiri ile hemen kavgaya hazır insan kalabalığıyla karşılaşıyorum. En ufak bir aksi söz kavgaya neden oluyor, insanlar birbirine olmadık davranışlar sergiliyor. Nedenleri eğitim sistemimizde, hoşgörüsüzlüğümüzde, geri kültür anlayışımızda, çağdaş toplum olamayışımızda, çağdaş topluma uyum sağlayamayışımızda, günlük yaşantımızda yatıyor. Mutsuz, perişan, geleceğinden kaygılı, çekişmeye hazır bir kitleye dönüştük. Ülke geleceğinden endişelenen birkaç sivil toplum örgütü ve bir avuç insan kaldı.
Yeraltı demiryolu ağı bir kent için düşünülmüş en hızlı toplutaşım aracı. Hızlı olduğu kadar çok sayıda insan taşıması da önemli. Zamandan tasarruf ettiğimiz kadar petrol sarfiyatından da tasarruf etmemize ve bu bağlamda ulusal gelire katkı vermemize olanak sağlıyor. Düşünsenize, onlarca belediye otobüsünün yaktığı yakıt, trafikte kargaşa, insanların balık istifi taşınması ve benzeri sorunlara köklü çözüm getirdi. Bu ulaşım aracına birçok başkent 200 yıldır sahipken bize son 30 yılda ulaşması ne kadar tuhaf! Tuhaflıktan öte bilinçli bir tercih yaptırılmış havası seziyorum. Çok uluslu şirketler bizim gibi sanayisi gelişmemiş, kapitalizmin kuralları bile oturmamış yarı-sömürge ülkelere önce araç pazarlıyor, arkasından petrol şirketleri bitiyor ülkenin her kilometresine, ara malzeme, yedek parça derken dünyanın gelirini akıtıyorlar kendi ülkelerine. Onlar refah içinde yaşarken biz ülkemizde yoksulluktan kıvrandığımız gibi ulusal gelir dışarıya akıyor. Bunu yöneticilerimiz farkında değil mi? Elbette farkındalar ve bile bile göz yumuyorlar çünkü düzen böyle işliyor, aksi halde yönetime gelemiyorlar. Başka türlü emperyalist-kapitalist ilişkiler ağını yorumlamak olası değil. İktidarın değer verdiği bir işinsanı acı gerçeği tüm çıplaklığıyla serdi ortaya: iktidar bir ABD projesidir. Sanırım bu nedenle de aforoz edildi, sesi soluğu çıkmıyor bu günlerde.
İşte böyle emperyalizmin, bizi günlük yaşantımızda silkelerken, elimizi-kolumuzu özellikle de gözlerimizi bağladığını düşünemeyeceğimiz ilişkiler ağı geliştiriliyor. İçi boş evlendirme, birilerini arayıp bulma, ottan çöpten medet umma programlarıyla bizi salonlara bağlayan kanalların sayısı yüzleri aşıyor. Her birinin hitap ettiği kitle okur-yazarlık oranı son derece düşük olan, gelecek kaygısını sürekli öteleyen, verilenle yetinen, üretime katkısı son derece sınırlı bir kitle. Boyalı basın en güçlü göz boyama aracı. Satılık kalemler zaten teşne dikte ettirilen konuları allayıp pullamaya. Halkın yaşadığı dayanılmaz yoksulluğu yazan kaç gazete kaldı, dillendiren kaç TV kanalı var? Üçü beşi geçiyor mu halkı aydınlatacak, çelişkilere dikkat çekecek basın-yayın organı sayısı? Olanlara da ceza üstüne ceza uygulayarak susturulmaya çalışılması da cabası! Sustur ki halkı uyandıracak bir haber, bir yazı çıkmasın! Bu sarmal daha ne kadar sürer? Kafa yoranı da tık içeri, oh ne ala memleket! Çokuluslu şirketlerin ağındaki birkaç şirket büyüdükçe büyüsün, geri kalanlar sen sağ, ben selamet!
Tarım bakanımız ülkede aç ve açlık sorunu kalmadı demişti. “Bu ülkede o yok, bu yok diyenlere kapak olsun. Üreticilerimiz 85 milyonu doyuruyor.” dedi Tarım Bakanı Vahit Kirişçi. Oysa bir zamanlar kendi kendine yeten nadir ülkelerden biriydik, unutmuşlar ve tüm halkı kıtlıkla yaşamaya terk ettiler. 126 ülkeden tarım ürünleri satın alıyoruz ve alınan bu ürünlere ulaşamayan milyonlar var. Çocuğuna temel gıda maddelerini sağlayamayan ailelerin durumu içler acısı.
Benzer bir açıklamayı yazar, Alev Alatlı da bir söyleşisinde yinelemişti geçen Eylülde. Kalmadı ha? Dört kardeşten oluşan bir aile yiyecek alamadığı için toptan intihar etmişti. Bakamadığı için bir anne bebeğini sokağa terk etmişti, sebebi refah içinde yaşamak mı? Bir anneyi bebeğini sokağa terk ettiren refah düzeni mi? 20 senede dünyanın en yoksul ülkeleri sıralamasında ilk sıralarda olmanın bir açıklaması var mı, iyi yönetilememekten başka?
Etin kilosu 200TL’yi aşmış, ekmek 3-5 TL sınırında, tam buğday ekmeği gibi ürünler 10 TL’den aşağı değil, bir kıvırcık marul 20 TL’yi aşmış, bir dilim karpuz 27 TL. , kaç evde yemek pişiyor akşamları, kaçında pişmiyor? Kaynayan kazanın kaçında et bulunuyor? Beslenemeyen, yeterli gıda alamamaktan kaynaklanan beyin gelişimi tamamlanmayan bir nesil çoğalıyor. Kaç eve yardım kolileri gönderiliyor? Bir halk dilenciliğe alıştırıldı. Bunu onur sorunu olarak bile görmüyor kimse! Kaç evin elektriği kesik ödeyememekten, kaç evde gaz yok ve soğukta geceliyorlar, duyuluyor mu? Kaç çocuk aç yatıyor yatağa bilen var mı?
Büyük çoğunluğun, büyük soyulanların, büyük yoksulluk yaşayanların acı gerçekle yüzleşeceği ve çözümün kendilerinde olduğuna inanacakları günler diliyorum.
֯ “açlığın dini olmaz
yoksulluğun vatanı
körolasın
körolasın
körolasın kahpe devran” Hasan Hüseyin Korkmazgil.
Sami Aydoğan, emekli öğretmen
24 Nisan 2022, Ankara