Site icon Dergilerden, Filmlerden, Kitaplardan

PAZAR/LIK ELLERE VAYYY

PAZAR/LIK

ELLERE VAYYY

Çok sık türkü söylemem, çoğunlukla dinlerim. Duymayan ne bet sesli olduğumu bilemez. Son günlerde faranjitim azdı, öyle boru gibi çıkıyor ki sesim, duyan kulaklarını tıkar. Bir keresinde saz çalan bir arkadaşım söylerken eşlik etmeye başlamıştım. Güzel bağlama çalan ve söyleyen arkadaşım sazı da türküyü de durdurup bana dönüp “Eşlik etme notaları şaşırıyorum.” demişti, ben de sus-pus olmuştum. Ama bu türkü günlerdir dilime dolandı, atamıyorum, başka bir türkü gelmiyor aklıma. Aynı dizeleri söyleyip duruyorum. Dışarda söyleyerek gezsem gene Bakırköy’lük olacağım. Rahmetli annem yaşasaydı “Kes aynı telden çalmayı.” der süpürgenin sapını gösterirdi. Ben süt dökmüş kedi gibi köşeme çekilirdim.

Bereket eşim henüz bıkmadı ama ben söylemeye başladıkça kafasını gazetesinden kaldırıp şöyle bir boyumun ölçüsünü alıyor. İşte o zaman “Çok mu oldum acaba?” diyorum kendi kendime, kedi postuna bürünüyorum.

Yine bu sabah bet sesimle başlamışım “Yoğurt koydum dolaba/ellere vay” diye dönüp duruyorum salonda. Eşimin evi havalandırmak için pencereyi açtığını fark etmemişim! Ne kadar yüksek sesle söylediysem sokaktan geçen biri “Manda değilse çağırma abi.” diye bizim pencereye doğru yüksek perdeden bağırdı aşağıdan. Ben türkü söylüyorum, ne mandası, ne yoğurdu diyecekken açık pencereden dışarı baktım. Orta yaşlı bir yurttaş eski paltosuna sarınmış, yan yan bizim pencereye bakarak ağır adımlarla ilerliyor. Aynı zamanda kaba kaba söyleniyor “Yoğurt bulduk, mandası kaldı birader!”

UTANDIM!

Yoğurtlu türkü söylemeye utandım. Yurttaşımdan utandım. Evine ekmek götüremeyen yoğurdu nasıl götürecek? Kapıya birer manda mı bağlasak, inek mi, birkaç koyun veya keçi? Bu gidişle yağlı, baklavalı, börekli, yumurtalı türkü de söyleyemem! Türkü repertuvarımı “Tin, tin tini mini hanım/ seni seviyor canım” nakaratına çevirsem suya sabuna dokunmuş olur muyum? Yoksa “adaletsiz padişahın yılanlar düşsün köşküne” diye çığırsam fincancı katırları ürker mi? Karpuz mevsimi başladı da, her ne kadar dilim dilim kendini gösterse de. Kabuk bu, hem de yeşil karpuz kabuğu, birilerinin aklına bir şey gelir mi? Ne olur ne olmaz! Otur oğlum, çekil köşküne, pardon köşene, millet seni mi dinleyecek bu bet sesinle? Dinozorluğuna bakmadan türkü söylemeye soyunuyorsun! En iyisi sesimi yükseltmeden Cem Karaca olayım, Nazım çığırayım: ”ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında/ ne sen farkındasın ne de yoğurtlu bakla farkında”. Türkü söyleme hevesim biraz törpülenir, gece on ikiyi geçmeden.

Galiba pazardan da sebze meyve alamayacağım bu gidişle. Birkaç portakal, birkaç elma, bir adet kıvırcık, bir dilim karpuz alacak olsam “Ne sebzesi, meyvesi, ne dilimi?” diyerek yan yan bakanlar çıkar diye işkillenir oldum. Alacaklarımı gizli-saklı mı alsam yoksa? O değil de, bizim emekli maaşımızla geçindiğimizi bilmeden, birisi “Bu pahalılıkta bu kadar alınır mı be, nispet mi yapıyorsun?” diye öfkelenerek çarpar, elimdeki fileyi döker, çiğner diye de çekiniyorum.

Pazara çıkamayacak mıyım? Pazar esnafı ilk gelecek müşteriye plaket verip ürünlerde %50 indirim uygulayacak olursa hiç şaşırmam, teşvik olsun diye. Bir tezgahın önünde ödeme yaparken yere düşen 25 kuruşun tınlama sesi pazarın öteki ucundan duyulacak ıssızlıktan.

Akıl almaz pahalılık, zam üstüne zam yaşıyoruz. Haftada iki kez, bazı haftadalar daha sık zam geliyor elektriğe, gaza, petrole, bağlantılı olarak tüm kalemler zamlanıyor. Bu gidişe ne zaman dur denecek, muhalefet ne zaman bozuk koşulları gündeme alacak? Utangaç muhalefetin kılı ne zaman kıpırdayacak? Muhalefetten güçlü bir ses yükselecek mi? Muştulu bir haber gelecek mi? Bir miting yaparak iktidara mesaj gönderecek mi? Bekliyorum.

“Yastadır ey deli gönül yastadır / Gelir diye kulaklarım sestedir”

İyi pazarlar.

Sami Aydoğan, emekli öğretmen

10 Nisan 2022, Ankara