SORUNLU EĞİTİM
Ekonomiyi, siyaseti, yargıyı ve kolluğu kendine benzeten siyasal İslamcı anlayış eğitim sistemini de 16. Yüzyıl medrese eğitimine dönüştürmeye çalışıyor.
İktidara geldiklerinden beri el attıkları her alanı kör karanlığa ve bilinmezliğe iten bu siyasal güç eğitimi de içinden çıkılmaz bir bataklığa sürüklüyor.
20. Milli Eğitim Şurası’nda “Okulöncesi öğretim programında, çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır” deniliyor ve karara bağlanıyor.
12 Eylül askeri faşist cuntasına kadar seçmeli dersler arasında yer alan Din Bilgisi dersleri cuntayla zorunlu dersler arasında yer aldı. Laik, demokratik ülkelerde din Bilgisi dersleri zorunlu değil; anne-babaların onayıyla çocuğa verilebiliyor. Anne-baba istemezse çocuğu bu dersi almıyor. Örneğin, bir ülkede yaşayan Ortodoks, Protestan, Hindu, Budist veya Müslüman bir aile çocuğunun öğrenim gördüğü okulda Katolik Hristiyan anlayışında dini eğitim veriliyorsa, aile bu eğitimi çocuğuna aldırmak istemiyor ve itirazı dikkate alınarak çocuk Din Bilgisi eğitimini almaya zorlanmıyor. Bu yaklaşım evrensel boyutta kabul görüyor.
Ülkemizde Din Bilgisi eğitimi yalnızca Sünni İslam anlayışına uygun olarak hazırlanan müfredat programıyla eğitim dizgesi içinde yerini alıyor. Bu anlayış bir mezhebin diğerlerini görmezden gelmesi ve yabancı uyruklu aile çocuklarının da aynı eğitimi almak zorunda bırakılmasıyla uygulama alanı buluyor. Doğal olarak da uygulamada aksamalar ortaya çıkıyor. İtirazlar yükseliyor. Günümüze kadar mahkemelere yansıyan itirazlar oldu, itiraz eden velilerin haklılığı tutanaklara geçtiği halde uygulamada bir değişikliğe gidilmedi. Sorun giderek ağırlaşıyor.
Sorunun kısa özeti böyle konulurken yeni sorunlar belirmeye başladı. 4 yaşındaki çocuklara okul öncesi dinsel eğitim verilmesi, bu eğitimin odağında da hem Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, hem de yasal olmayan birçok merdiven altı dini odakların olması ve bu odakların belirlediği, eğitim açısından yeterlikleri tartışmalı kişiler tarafından yürütülmesi ayrı bir sorun olarak ortaya çıktı. Çeşitli “günler” tertip edilerek öğrencilerin veli onayı alınmaksızın bu günlere götürülmesi, beyinlerinin yıkanması çok tehlikeli.
Bu yurt ve kurslarda gencecik bedenlere karşı şiddet, taciz, tecavüz uygulandığı her gün medyaya yansıyor. Dün (26 Mart 2022) İstanbul Esenler’de Süleymancılara ait bir yurtta kalan öğrenciler bir yurt görevlisi tarafından feci bir şekilde dövüldü. Bu şiddet ne ilk ne de son olacak. 2021’de Antalya İlim ve Kültür Derneği adlı tarikat yurdunda üniversite öğrencisi Mehmet Sami Tuğrul boğazı kesilerek öldürülmüştü. 2016 yılında ise Karaman’da Ensar Vakfı’nda 8 – 10 yaşlarında 45 çocuk tecavüze uğramış, sorumlular hakkında soruşturma başlatılmıştı. Yine İstanbul’da 2016 yılında Fıkıh-Der’e ait kaçak kuran kursunda 20’den fazla çocuk tecavüze uğramıştı. (Birgün, haber 26 Mart 2022) Caydırıcı önlem alınmadığı için önü alınamıyor. “Bir defadan bir şey olmaz” diyen yönetim anlayışı bu çirkinliği üstü örtülü olarak desteklemektedir. Bu akıl almaz vahşetin tek çözümü laik, karma eğitimdir; vazgeçilemez.
Henüz okuma-yazma öğrenmemiş genç beyinler soyut din bilgisiyle, kavrayamadıkları ezberci eğitimle endişe ve korkuya şartlandırılıyor. Çocuğun zihninde sevgi, dostluk, yardımlaşma gibi evrensel insani değerler yerine korku, çekingenlik ve kendine güvensizlik, düşüncesini ifade edememe gelişiyor. Bu çocuğun sağlıklı olması beklenebilir mi? Enes Kara’yı intihara sürükleyen baskıcı anlayış çok tehlikelidir ve Kara’nın bıraktığı mektup uyarı olmalıydı. Olmamış anlaşılan. 4 yaş çocuğuna bu eğitim verilmemelidir. Çocukta ruhsal, sosyal ve zihinsel sıkıntılar doğurur. Konu hakkında dünya deneyimleri araştırılmalı, çocuk eğitimcilerinin (pedegogların) ve psikologların düşünceleri alınmalıdır.
Dünyanın nano-teknolojiye, bilişimin en üst derecesinde araştırmaya geçtiği çağımızda bu ortaçağ karanlığı karabasan gibi çöktü, eğitimi de karartarak koyulaşıyor.
Bir okul müdürü sınıflarda kız ve erkek öğrencilerin ayrı sıralarda oturmasını zorunlu kılan bir tutum sergiledi. Neyse ki, eğitim sendikalarının itirazları ve velilerin duyarlı karşı çıkışlarıyla uygulama kaldırılmış, okul müdürü görevden alınmış, hakkında soruşturma başlatılmıştır. Okul müdürü “kız çocukları okula hiç gelmesin” diyememiş, anlaşılan. Alıştıra, alıştıra o aşamaya getirecekler, iktidarda kalmaya ömürleri yeterse. İlerleyen süreçte bu ve benzeri zorlamalar görüleceği açıktır. Şiddetle karşı çıkılmalı; karma, laik bilimsel, araştırmaya dayalı eğitimde kalmak için her türlü girişim yapılmalıdır. Örgün eğitimde bu dayatma düşünülemez, kabul edilemez. Eğitimin gericileştirilmesine sessiz kalınmamalıdır.
Öğrencilerimize ilkokul sıralarından başlamak üzere temel bilimsel deneyler yaptırılmalı, ciddi bir matematik eğitimi ve ileri sınıflarda felsefe dersleri verilmelidir. Beyin düşündükçe kendisini yeniler ve farklı çıkarımlara gider. Bu da ilerlemenin ön koşuludur. İnsanı düşünmeye yöneltmeyen eğitim ezbercidir, sorun çözme ve yaratıcılık özelliğini yitirir. Bilimden uzaklaşmanın, medrese eğitimine ağırlık vermenin ülke geleceğinde ciddi sorunlar yaratacağı bilinmelidir. Çocuklarımızın zihinsel yeteneklerini geliştirecek bilimsel doğrular esas alınarak gelişmelerine özen gösterilmelidir. İnanç ile bilimi karşılaştırmak yersizdir. Kafaları soyut efsanelerle doldurulmamalıdır.
Son yirmi yıllık siyasal İslamcı anlayışın yaygınlaştırılmasıyla tüm okulların birer İmam-Hatip okuluna dönüştürülme girişimleri ile karşı karşıya kaldık. Oysa devlet okulları karma, laik ve kamusal amaçlarla ücretsiz olmalıdır.
Bunları mevcut siyasal İslamcı akımın ve etki alanındaki şoven ortağının uygulaması beklenemez. Yaklaşan seçimlerde şayet bir iktidar değişikliği olacaksa eğitim sendikalarımız eğitimden ne beklediklerini deklarasyonlarıyla ve uzmanların çalışmalarıyla ortaya çıkacak önerilerini içeren raporlarıyla muhalefetin dikkatine sunmalıdır.
ABD’nin koşulları yaratarak Taliban devletine dönüştürdüğü Afganistan’da 6. sınıftan büyük kız öğrencilerin okula gitmesi yasaklandı. 21. Yüzyılda gittikçe büyüyen bir cinsiyet ayrımı hortladı. Ülkemizdeki siyasal İslamcı iktidar Taliban deneyimini mi örnek almaya başladı? Böyle ise laik, demokratik eğitim çok zora girmiş demektir. Zaten birçok bakımdan yara almış olan eğitim tamamen bilimsellikten uzaklaşacak; ezbere, hurafeye dayanan biat anlayışına teslim olacaktır.
Bu anlayış sürdürülürse bilimden kopmuş, ülkemizin yüzyıllarını etkileyecek gericilik çıkmazına sokulmuşuz demektir. Gericiliği kaldıracak olan laik, demokratik eğitimdir. Çocuklarımız aydın, düşünen, düşündüğünü çekinmeden söyleyebilen, tartışan, üreten bireyler olarak yetişmelidir. Ülkenin ve torunlarımızın geleceği önceliğimiz olmalıdır.
İyi pazarlar.
Sami Aydoğan, emekli öğretmen
27 Mart 2022, Ankara