ÇIĞLIKLAR VE FISILTILAR
Görüntüler isimli kitabında İngmar Bergman şöyle yazar: “Çığlıklar ve Fısıltılar dışındaki bütün filmlerim siyah ve beyaz şeklinde düşünülebilir. Senaryoda, kırmızı, benim için ruhun içini temsil etmektedir. Çocukken ruhun bir ejderha, mavi bir duman-yarı kuş yarı balık geniş kanatlı bir yaratık – gibi gökyüzünde hareket eden bir gölge olduğunu hayal ederdim. Fakat ejderhanın içindeki her şey kırmızıydı”
Çığlıklar ve Fısıltılar kesinlikle, Bergman’ın uzun kariyeri boyunca renk’in en sofistike kullanılışına işaret eder. All These Women için, isteksiz bir biçimde renkliye dönüşü, sadece 1963 yılıydı ve ondan sonra yine Persona, Kurtların Saati ve Utanç gibi önemli filmlerinde siyah ve beyazla seçmeye devam etti. Fakat Çığlıklar ve Fısıltılar ile Bergman bir kereliğine –kendi kabulü ile- çalışmanın renkli terimler içinde kabul edilmesini istedi.
Bergman’ın ejderhasının içinde olduğu gibi Çığlıklar ve Fısıltılar’da her şey kırmızıya batmış görünüyor. Elbiselerin ya da kâğıtların siyahları ve beyazları ile bir ölçüye dek hafifletilen çok kuvvetli kırmızı tonlamalar; sadece ruh’u değil fakat tam da insan kanını simgeliyor. Çığlıklar ve Fısıltılar, fiziksel bedenle ve ölümün gerçekleşmesiyle, daha da önemlisi, ölüm halinde kelimelerin kazandığı anlamla ilgileniyor.
Tematik açıdan bakıldığında Çığlıklar ve Fısıltılar film üzerinde bir rüya düzenine erişmede Bergman’ın en cesur girişimini temsil ediyor… Programın kendisi daha fazla stres ve daha az diyaloglu olarak ifade ediliyor. Sonuç, trans halinde tecrübe edilmiş yaşanın kusursuz kalitesine sahip bir film oluyor.
Çığlıklar ve Fısıltılar ile Bergman, yüzyılın dönümünde dinin hala İsveç yaşamında önemli bir gücü elinde tuttuğu ve toplumsal hiyerarşinin daha belirgin olduğu bir zaman dilimine gözünü diker. Üç kız kardeş, sadık hizmetçileri Anna ile geniş, dingin bir malikânede ikamet etmektedir. Agnes, bir çeşit kanserden ölmek üzeredir ve acıları arttıkça, kız kardeşleri Karin ve Maria arasındaki gerilim de artar. Kriz, Maria ve Karin arasındaki mağrur bencilliğin açığa çıkmasına hizmet eder, flaşbekler her birini kendi geçmişlerine götürür. Aile doktorunun ziyareti, Maria’ya kendine çekilmiş ve kayıtsız olduğunu, Karin’in kocasıyla ilişkisinin ise güvensizlik ve acıya dayalı olduğunu gösterir.
Agnes, bir komaya girerken ve sonrasında gizemli bir biçimde hayata tutunur gibi gözükürken bile etrafa nezaket ve zarafet yayar. Kuşku ve kin değmemiş tek karakterdir o. Agnes’in “diriliş”i, ölümün gerçekleşme sürecinin Bergman’ın 1973’te, Cannes’daki basın toplantısında dediği gibi, yaşamın mantıksal bir gelişimi olan ölümün anlamından daha iğrenç olduğunu gösterir.
Harriet Anderson, Liv Ullman, Ingrid Thulin ve Erland Josephson, Bergman filmlerindeki tanıdık isimlerdir. Dindar ve anaç hizmetçi Kari Sylwan onlarla sahne sahne eşleşse bile, filme asıl ağırlığını veren Harriet Anderson’un fiziksel varlığıdır. Bir salıncakta yan yana oturular. “Ellerinin sıcaklığını, vücutlarının varlığını hissettim” der Agnes. “ne gelirse gelsin, mutluluk budur… burada bir an için. Mükemmelliği yaşayabilirim” Yedinci Mühür’den Fanny ve Alexandr’a dek Bergman’ın bütün en iyi filmlerinde olduğu gibi Çığlıklar ve Fısıltılar’da da güzellik ve aspirasyon vardır.
Çığlıklar ve Fısıltılar, filmdeki performansıyla Akademi Award ödülünü kazanan sinematograf Sven Nykvist’in sanatının en önemli manifestolarından biri olma özelliği taşıyor. Malikâneyi çevreleyen parktaki şafağın doğuşunun sanrısal görüntülerinden, evin içindeki yakın-plan çekimlerin yoğunluğuna kadar, ailenin duygusal ızdıraplarını estetize eden üç boyutlu bir sihir yaratıyor.
Bergman ve ekibi filmi 1971 yılının yaz sonu ve sonbahar başındaki 42 günlük bir zaman dilimi içinde, Stockholm’ün batı bölgesindeki Malar’da, Mariefred’in dışında, Taxinge-Nasby lokasyonunda çekti filmi. … Filmin 400 bin doların altındaki mütevazi bütçesi olmasına rağmen işin içindeki Sven Nykvist’ten ve oyunculardan yatırım yapmalarını istemek zorunda kaldı. Filmin parlak kalitesi festival üzerine festival başarısı yakaladı ve box-ofislerde iş yapmasa da kısa sürede bir sanatevi unsuru haline geldi ve bugün de “ruhun iç dünyasını” anlatan olağanüstü vizyonuyla yer edinmekte.
Bu sitede ilginizi çekebilecek diğer kategoriler, bağlantılar
Blog Sahibinin (Kamil Akdoğan) Yazıları
Edebiyat Kültür Sanat Dergileri
Dergi, kitap, yazı, ürün gönderebilirsiniz