STALKER
Tarkovski, Bergman tarafından: hayatı bir yansıma, bir rüya olarak yakalayan, filmin doğasına doğru yeni bir dil icat eden en büyük yönetmen kabul edildi.
Burada adı gecen dışında Tarkovski’nin başka filmini izlemediğim için henüz Bergman’la aynı şeyi düşünemem. Buna rağmen tek basına bu filmi izlemek; yukarıdaki övgünün lezzetini ya da tadını verdi bana. Bu çok guzel filmi izlerken bir çeşit rüya âleminde büyülendim.
Stalker, Roadside Picnic romanına hafiften yaslanıyor ve bilim-kurgu diye kategorize ediliyor ancak gunümüzde bilim-kurgu denince akla gelenden çok ötelere düşen ve bazı izleyicileri bu anlamda hayal kırıklığına ugratabilir. Kendi deneyimlerime göre düşünebileceğim en son şey, izlediğim filmin bir bilim-kurgu filmi olduğu.
Ben onun ruhani bir görev ya da özeleştirel bir yolculuk olduğunu düşünüyorum, aynı zamanda modern zamanlara uygulanabilen ilgi çekici bir alegori seklinde de okunabilir.
Önerme bilinmeyen bir şehirdir (bunun hakkında fazla bir bilgi yoktur, sanırım Rusya’da bir yerdir), filmin basında tarif edilen Zone denen bir fenomen.
Neydi? Bir göktaşı mı? Kozmik cehennemin sakinlerinden bir ziyaret mi? Öyle ya da boyle, küçük ülkemiz mucizenin doğuşunu gördü. -Zone.
Ana tema, Stalker (rehber) tarafından iki müşterisini kisinin iç arzularını gidermek için potansiyeli olduğu sanılan Zone isimli bölgeye götürmek için yapılan bir yolculuktur.
Beni büyüleyen ve her şeyden çok dikkatimi çeken durum, görseller ve ağır ilerleyişi oldu.
(…)
Tarkovski bana artık Auteur Kuramı denilen kuramı kullandı ya da denedi gibi göründü. (Bunun hakkında emin değilim ve bu konuda herhangi bir düzeltmeye açığım). Yönetmen böylece kendi sanat fikirlerini ve vizyonunu gösteriyor.
Şimdi, ilerleme çok yavaş ve uzun ömürlü ki bir grup izleyiciyi sinirlendirebilir ya da rahatsız edebilir (beni öyle yaptı, fakat daha önce böyle bir şey görmediğim içindi). Bu film devam edecek gibi görünüyor, bir filmden çok fotoğrafçılığa benziyor.
Aslında filmin ağır ilerleyişi, aynı zamanda uzunluğu, özel efektler ve aksiyon sahneleri (Yüzüklerin Efendisi ornegi gibi) üzerinde rely yapmayan bir filmde bu kadar zaman oturmaya alışık olmayanlar için bir dayanıklılık testi olacak. Denilebilir ki izleyici Stalker’da hiç bulunmayan dövüş sahneleri ve ana fikir gelişmesi ya da diyalogun dinamik degisimi arasında kalacak.
Stalker’ın ana fikri; bir çeşit ürkütücü, gergin ve belki de rüya atmosferi (ilerleyen enkazdan başka bir şey olmayan hiç’in sesi ve sessizlik, vs) yaratan bu usandırıcı tempoya (bazı büyük uzun süreli çekimler boyunca ve diğerleri) bağlı ve ayrıca filme meditasyon havası katmakta.
Ebert, yönetmenin tarzı hakkında söyle diyor:
Rus yönetmen Andrey Tarkovski’nin filmleri eğlence dünyasından ziyade daha çok ortamlara benzer. Sık sık çok uzun olduğu söylenir, ama bu kaçırılan noktadır. O genişliği ve derinliği bizi yavaşlatmak, hayatlarımızın hızının kenarına götürmek, düş ve meditasyon bölgesine sokmak için kullanır.
(…)
Genel müzik ve ses efektleri için Tarkovski: “Gürültünün ve sesin çoğunun bir besteci tarafından düzenlenmesini istedim. Filmde, örneğin, bir demiryolu arabasında uç kişi bir yolculuğu üstleniyor. Raylar üzerindeki tekerleklerin sesinin doğal ses olmamasını ama bir besteci tarafından elektronik müzikle detaylandırılmasını istedim. Aynı anda, kişi ne müziğin ne de doğal seslerin farkına varmalı.” Tarkovski’nin yaratıcı dehası filme farklı bir hava vermiştir.
Film ima ve şiir yüklüdür (Filmde Tarkovski’nin kendi şiirleri görülür) Bana ilginç gelen bir şey sis ve kirli havadır (bunun hakkında emin değilim)
Bu film sanatın eşanlamlısı ve bazı belirsizliklerle suçlanabilmesine rağmen (özellikle Zone’un ne olduğunun bilinmemesi, kişilerin arzularını tamamladıkları gerçek bir yer mi, sadece bir hurafe mi, inancın alegorisi mi, şüphe mi umut mu? Nedir? Filmi izledikten sonra izleyicinin aklında kalacak bir sorudur bu) bana yönetmenin başka filmlerini izlemek ve üzerinde çalışmak için şevk verdi.
(…)
Fakat okuyucu filmin anlamı nedir diye sorabilir. Bu soruya kimileri Tarkovski’nin sinemada etkisini gösterisi diyebilir. Sanırım anlamı ve yorumu yoktu, sadece sinema üzerine bir şiir yazdı.
(…)
Zihninizi açık tutun, gevşeyin ve sihirli bir yere girin, Zone’a girin.
Bu sitede ilginizi çekebilecek diğer kategoriler, bağlantılar
Blog Sahibinin (Kamil Akdoğan) Yazıları
Edebiyat Kültür Sanat Dergileri
Dergi, kitap, yazı, ürün gönderebilirsiniz