The Wind That Shakes the Barley Özgürlük Rüzgarı
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki olan biteni görmemek için ya kör olmak lazım ya da kabullenmek hatta susarak ya da bağırarak alkışlamak… Bir başka yol ise devekuşu misali başını kumlar arasına gömmek. Görmemiş gibi yapmak, yok saymak… Görmeyince ya da yok sayınca ortaya çıkan sırça dünyada dertlerden, tasalardan uzak yaşar gibi yapmak… Etliye sütlüye dokunmamak, elini taşın altına sokmamak… Sana dokunmayan yılan varsın yaşasın bin yıl.
Elbette görenler de var, görmenin yetmediğini bilenler de. Kimi kalemiyle, kimi yonttuğu heykellerle, kimi fırça darbeleriyle, kimi de Ken Loah gibi kamerasıyla…
Elbette Damien gibiler de var. Gencecik yaşlarında vatanlarının tehlikede olduğunu görüp, yaşamın önlerine sunduğu bütün olanakları ellerinin tersiyle bir kenara iterek son çareye başvuranlar…
Özgürlük Rüzgarı, 1920’lerin İrlandası’ndaki yurtsever gençlerin İngiliz emperyalizmine karşı mücadelesinden kesitler sunuyor. IRA’yı ve diğerlerini ortaya çıkaran somut koşulların hepsini sokuyor görmek isteyenlerin gözüne…
İngiliz işgalcilerinin halka yaptığı vahşeti, yüzyıl boyunca başta ABD olmak üzere pek çok farklı öznenin pek çok farklı nesneye uyguladığını okuduk, gördük, biliyoruz. Vietnam’dan Irak’a, Afganistan’dan Afrika çöllerine dek sayısız yerde yaşandı benzer örnekler.
Ken Loach işte bu muhteşem filmle İrlanda’dan yola çıkarak bütün bir dünyayı anlatıyor aslında. Okuduğunu anlayamayanlara, yanlış yoranlara, görmek istemeyenlere ya da bir biçimde görmezden gelenlere gösteriyor gerçek denen şeyin ne olduğunu.
IRA’nın pek çok masum insanın canına mal olmuş eylemlerini savunmak elbette mümkün değil ama ona terörist diyenler İngiliz vahşetine en “terörist” ağırlığında bir sıfat kullanmıyorlarsa hangi maskeyi takmış olurlarsa olsunlar insanlıklarını sorgulamak zorundalar.
Bu sitede ilginizi çekebilecek diğer kategoriler, bağlantılar
Blog Sahibinin (Kamil Akdoğan) Yazıları