SEN DE GİTME TRİANDAFİLİS
“Eğer bir gün bir kadın eli bir erkeğin omzuna dokunursa ve ona ‘gitme’ derse, bilin ki bu, ‘güzeller güzeli’ ‘Triandafilis’tir.
Yeryüzünde çan, ezan ve hazan seslerinin aynı anda duyulabildiği nadir yerleşim yerlerinden biri Antakya’dır. Tarih boyunca pek çok kez el değiştirmiş ve nihai olarak 1939 yılında anavatana katılmıştır.
Antakya tarihinin en ilginç dönemlerinden birisi ise Fransız işgali altında olduğu yıllardır. Bu işgal süre olarak çok kısa olmasına rağmen Antakya kültüründe derin izler bırakmıştır. Sayıları epeyce azalmış olsa da bugün seksenli yaşlarda olan çoğu Antakyalı Fransızca bilir örneğin.
İşte Tuna Başaran’ın yönettiği, “Sen de Gitme Triandafilis” isimli film 1930’lu yılların Antakyası’nda geçer… Ayla Kutlu’nun “Sait Faik Öykü Ödülü”nü kazandığı, “Sen de Gitme Triandafilis” adındaki kitabından sinemaya uyarlanmış…
Triandafilis, zengin bir Rum ailenin güzel kızıdır… Fransız işgali altındaki Antakya’da bir çeşit al-sat’la uğraşan babası Antuan’ın en büyük kaygısı bu çok sevdiği kızının kaçarak evi terk etmesidir. Zira güzel Triandafilis’in zekâ düzeyi sadece 10 yaşındaki bir çocuğun sahip olabileceği kadardır. Güzel Triandafilis bu yüzden bütün tehlikeler karşısında sadece bir çocuktur. Antuan’ın kızı için güvendiği tek kişi ise yanlarında çalışan Sultan ismindeki Türk kâhyadır.
Triandafilis’in yaşadığı koşullar Antakya’nın da içinde bulunduğu hassas coğrafyadaki siyasal gelişmeler nedeniyle kökünden değişecektir… 10 yaşında bir çocuğun zekâsına sahip olan Triandafilis işgal kuvvetlerinden bir Fransız askerine âşık olmuştur çünkü… Oysa Fransızların gideceği günler gelip çatmıştır. Pierre ise Triandafilis’in “gitme!” çağrılarına uyabilecek durumda değildir.
Antakya’nın Türkiye’ye ilhakı ile Fransız birlikleri Triandafilis’in büyük aşkını yanlarına alarak boşaltır Antakya’yı… Triandafilis ise evden kaçarak umutsuzca Pierre’i aramaya başlar. Bu kaçış ona çok büyük acılar getirecektir. Kızlarından umudu kesen ailesi ise bir süre sonra Antakya’yı terk etmek zorunda kalmıştır. Sultan’ın yeni görevi Antakya’da sahipsiz kalan eve göz kulak olmaktır. Kocaman ev, içindeki son derece pahalı eşyalarla birlikte Sultan’a ve hasta kocasına emanettir.
Antakya yeni kimliğine alışmaya çalışırken Triandafilis çıkar gelir bir gün. Sultan’la buluşmaları masallardaki sevgililerin karşılaşmaları gibidir.
Mutlulukları çok uzun sürmez, zira Sultan’ın hasta kocasının ölümü vardır sırada…
Sultan’ın bu acısı, mahalleye yeni tanışan Rıfat’la biraz hafifleyecektir. Rıfat, pırıl pırıl bir gençtir ve ilk gördüğü günden beri Triandafilis’e âşıktır. Triandafilis de onu sevmektedir üstelik. Sultan’ı da kısa zamanda anası gibi sahiplenerek girer yaşamlarına…
Ne var ki Sultan ve Triandafilis’in yaşamları acı ve ayrılık üzerine kuruludur. Rıfat askere gider. Triandafilis’in “gitme!” demesi boşunadır. Dahası, Rıfat’ın askerliği sıradan bir şafak sayma askerliği değil, Kore dağlarında NATO için girişilen bir savaşın askerliğidir… Bu askerlik bir gün radyoda şehit haberleriyle bitecektir Sultan ve Triandafilis için…
Sultan ve Triandafilis bir kez daha yapayalnız kalmışlardır ama artık Sultan da eski sağlıklı Sultan değildir… Ve bir gün acılar ve umutsuzluklar içinde Triandafilis’i tek başına bırakarak ölür…
Bu sitede ilginizi çekebilecek diğer kategoriler, bağlantılar
Blog Sahibinin (Kamil Akdoğan) Yazıları
Edebiyat Kültür Sanat Dergileri
Dergi, kitap, yazı, ürün gönderebilirsiniz
Youtube’tan takip edebilirsiniz.