Site icon Dergilerden, Filmlerden, Kitaplardan

Ihlamur Ağacı ve Gölge

Ihlamur Ağacı ve Gölge

Rüzgârlı Orman’ın güney batısında köpük köpük dalgaları olan upuzun bir sahil vardı. Hatta bazı ağaçlar üç dört adım atsalar serin sularla buluşabilecek kadar denize yakındılar. Bu ağaçların hemen hemen hepsi ne gökyüzü ile ne de rengini gökyüzünden alan denizle alakadar olurlardı. Yapraktı, daldı, çiçekti, kozalaktı derken akşam ederler; gece olunca da sabaha dek mışıl mışıl uyurlardı. İçlerinden yalnızca biri; güneşin, ayın ve yıldızların şarkılarına, gümüşten suların bu şarkılara eşlik edercesine alkış tutmalarına dikkat kesilirdi. Yaprakları mis gibi kokan bir ıhlamur ağacıydı o!

Işıl ışıl yıldızların yeryüzüne ineceklerini zannettiğimiz sıcak yaz gecelerinden biri yaşanıyordu. Ihlamur ağacı; ormanın, denizin ve göğün hep beraber sundukları, benzeri olmayan güzellikteki konsere davetliydi. Gözlerini hafifçe yummuş uzak ülkelerden gelen sıcacık rüzgârın eşliğinde yapraklarını hışırdatıyordu. Ya o beyazlı sarılı çiçeklerine ne demeli! Her biri sevimli bebek ellerini anımsatıyorlardı.

Ay ışığını arkasına almış bir gölge belirdi aniden. “Kimsin?” dedi ıhlamur ağacı.

“Benim, ben!” dedi gölge.

“Bir ismin yok mu senin?”

“Varsa da bilmen gerekli mi? Ne işine yarar ismim?”

Doğru söylüyordu, bir insanı tanımakta isim pek işe yaramazdı. Ihlamur, güzel çiçeklerinin kokusunu etrafa saçarak gülümsedi. Gölge, konuşmasına devam etti.

“Bir istiridye avcısıyım, ismim Siyah! Bu geceyi burada, gövdenin kuytuluğunda geçirebilir miyim? Hem seninle birlikte gecenin müziğini dinlerim.”

Oysa ıhlamur yalnızlığa alışıktı. Tercih edilmiş yalnızlık ona göre eşine az rastlanır türden bir lükstü. İnanmayacaksınız belki de, bana kalırsa ormandaki bütün ağaçlar yalnızdır. Öyle iç içe ve hep bir aradaymış gibi gözüktüklerine bakmayın, ilk görünüm genellikle yanıltıcıdır.

“Neden olmasın, üstelik onaylamasam bile karşı koyamazdım. İzin istemen büyük incelik! Demek sen de benim gibi doğanın muhteşem uyumuna kulak verenlerdensin.” Ihlamurun sesi sevecenlik yüklüydü.

Siyah, istiridye avcısıyım demişti, istiridyeler kaçamazlardı ki avlansınlar. Aklındaki bütün buna benzer soruları sordu ıhlamur ağacı. Arkadaşı hepsine cevap verdi; topladığı incilerden, dibe daldığında gördüğü yüzlerce çeşit balıktan, deniz altı canlılarından söz etti. Yaşadığı maceraları bir akarsu aceleciliğinde anlattı. Ta ki yıldızlar yavaş yavaş kayboluncaya dek… Sabah ne kadar da çabucak gelivermişti. Ihlamurun içi acısa da ayrılık vakti gelmişti.

Bir de pusulası vardı Siyah’ın. Pusulasını ıhlamura bırakmak istedi. Yerinden azıcık olsun kımıldayamayan bir canlının pusulaya ihtiyacı yoksa da ıhlamur ağacı bu hediyeyi teşekkür ederek kabul etti.